Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hülya Avşar zeki kadın; savcıya ifade vermek için geldiği adliyede gazetecilere, "Kürt tarafımla gururlu, Türk yanımla şaşkınım" demiş. Şaşkın ve gururlu kavramlarının, bugünlerde hâletimizi tarif eden en etraflı iki kelime olduğunu düşünüyorum.

Türkler şaşkın, Kürtler gururlu!

Öyleyse bile öyle olmaması gerekiyor. Henüz anabaşlıklarını bilmediğimiz demokratik açılım paketinden sadece Kürtleri gururlandıracak maddeler çıkarsa dağ fare doğurdu demektir. Kürtlerle birlikte herkes, bu paketin getireceği vizyon ve düzenlemelerle ferahlamayacaksa iş fena. İş fena çünkü "bir kısım Türkler", paketin aslında bir Pandora kutusu, içindekileri ise bilumum şer ve nifak cinleri olduğuna kendini inandırmış durumda. Endişeler yüksek perdeden, biraz da öfkeyle seslendiriliyor.

Devletin toplumla ilişkisini yeniden tanzime niyetlendiği böyle kritik anlarda yapılmak istenenle anlaşılan arasındaki mesafeyi mümkün olduğunca daraltmak lâzım. İletişimde aslolan haberin ne olduğundan ziyade haberden en anlaşıldığıdır. Hülya Avşar'ın tesbiti, algının doğru olmadığını gösteriyor; gelişmeler de bu tesbiti doğruluyor.

Açılımdan ilk söz edildiği günlerde süreci destekleyeceğimi belirterek, bu noktada DTP'nin çok tayin edici bir rol üstleneceğini ileri sürmüştüm; tahminim giderek doğrulanıyor ve netlik kazanıyor. DTP, tam da Hülya Avşar'ın söylediği gibi "gurur" kavramıyla özetlenebilecek bir davranış kalıbını benimsedi. DTP, kendisinin neye mal olursa olsun süreç sonunda memnun ve tatmin edilmesi gereken taraf gibi göstermekte direniyor. Parti yönetici ve sözcülerinin beyanatları, geneli itibariyle hayal kırıcıdır. DTP, açılım sürecinin doğru algılanmasına ve toplumsal kabulüne katkı vermemekte adeta direniyor. "Talep listesini üst perdeden açalım; sonra gerekirse birkaç ufak tefek taviz verilebilir ama neticede bizim rızalığımızı almak zorundalar; bu fırsatı bir daha bulamayabiliriz" gibi bir mânâ seziyorum bu yaklaşımdan. Bunu doğru bulmuyorum; meselâ DTP'li milletvekillerinin haklarında açılacak dava sebebiyle polise gidip ifade vermemekte şuurlu bir inat göstermelerini, bu esnada TBMM yönetiminin ve hükümetin iki ayağını bir pabuca sokmasını anlamıyorum. Hükümetin anayasa değişikliği için hazırlık yaptığı şu günlerde, "Gerilimi tırmandırmamak için ifade vereceğiz" açıklaması daha sağduyulu bir adım olurdu. Böyle iyiniyet jestlerine büyük ihtiyaç var ve hadiseleri "şaşkınlıkla" izleyen kamuoyu nezdinde büyük sempati ve anlayış doğurabilirdi.

DTP, kendini "savaşı kazanmış silahlı güçlerin mütâreke heyeti" gibi görüyorsa bu yanlıştan hemen vazgeçmeli. Söz konusu olan mütâreke, yani bir ateşkes anlaşması değildir; Türk toplumunun devletiyle yeni bir demokratik çerçevede hukukunu tayin etme projesidir; böyle projeler hükümet veya Meclis'in evet demesiyle muvaffak olmuş sayılmaz; en geniş mânâda toplumsal destek ve mutabakat şarttır. Burada sert ve bükülmez anayasaları delip değiştirmekten değil, zihnî bir sertliği, eşiği aşmaktan, yumuşatmaktan söz ettiğimizi fark etmeliyiz.

İçimizde şaşkın ve tedirgin olanları ikna etmek için ne kadar büyük gayret sarfedildiği ortadadır. Türkiye'nin tam bir hukuk devleti olması gerektiğini düşünerek elini taşın altına koyanlar, aynı fikirde olmayanlarla açıkça tartışıyor, birbirini eleştiriyor, bazen kavga ediyor. Aynı fikrî hareketliliği Kürt kamuoyundan beklemek hakkımız. Daha âdil ve uluslararası hukuk ölçülerine uygun bir kamu nizamımız olsun diye fikri sorumluluğunu üstlendiğimiz kavganın neticesinde sadece Kürtlerin memnun ve mutmain çıkması açılımı eksik ve kadük bırakır. Demokratik açılım hamlesi "rövanşist" bir yoruma tâbi tutulmamalıdır.

Mutedil ve demokrat tabiatlı Kürtlerden DTP üzerine baskı yaparak sürece olumlu katkıda bulunmalarını bekliyoruz. DTP, artık Kürtlerin partisi olma misyonunu ardında bırakarak bütün Türkiye'nin partisi ve temsilcisi olmak fırsatını tepmemelidir; rica ederiz.