Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Elbette farkındayız, farkındasınız; hayli zamandır Güneydoğu'nun sarp dağlarında karakollar basılmıyor, kalabalık yerlerde bombalar patlamıyor; bölgede bir sâkinleşme, durulma havası var. Geçtiğimiz hafta sonu 100 civarında Türk okur-yazarı Erbil'e, "Kürt meselesi"ni tartışmak için gidip döndüler; kaç günden beri onların Kuzey Irak izlenimlerini zevk ve merakla takip ediyorum.

Abant Platformu çok önemli ve pek yerinde bir inisiyatif kullandı. Türkiye'den giden Kürt-Türk aydınlarıyla, Kuzey Iraklı, -tırnak içinde- "Kürdistanlı" Kürt aydınlarını birbirleriyle buluşturdu. Neler söylendiği, nelerin tartışıldığı ikinci derecede kalıyor.

Bu ziyaret ve toplantı şu açıdan önemli; Kuzey Irak'a gidip orada üç-beş gün kalınca, PKK denilen terör teşkilatının ne kadar ufak ve önemsiz kaldığını, tasfiyeye mahkûm olduğunu hemen fark edebiliyorsunuz. Kuzey Irak yönetimi, dağlarında ve şehirlerinde asayişi, gece silahlı gündüz külâhlı takımıyla düzenli hükümet güçleriyle tesis etmeyi amaçlıyor; Peşmergelik, belki artık sadece tarihî bir hâtıra, bir kavram olarak zihinde kalacak. Devlete benzer bir şeye ihtiyaç duyuyor ve teşkilatlanıyorsanız, doğrudan kontrol edemediğimiz militer güçlere katlanamazsınız, ar gelir. Kuzey Irak yönetimi tam da devlet olma kavşağında, Irak'ın ve bölgenin dinamiklerinden kaynaklanan sebeplerle sancılı bir dönemece giriyor ve Türkiye gibi ciddi ve güvenilir bir gücün varlığını, şimdi daha fazla hissedeceği şüphesizdir.

Bu sükûnet ve nisbî iyimserlik havası, birilerini fena halde rahatsız ediyor olmalı ki, tam da Erbil'de düzenlenen Abant Platformu toplantısıyla eşzamanlı bir hazımsızlık hadisesi haberi geldi: Diyarbakır'da molotof kokteylli sokak gösterilerini, bu iyimser çerçevenin içinde değerlendirdiğimizde anlamı keskin şekilde belirginleşiveriyor: Birileri, galiba ancak terör yardımıyla kontrol edebildiği inisiyatifi kaçırmamak için yeniden şiddet gösterilerine ihtiyaç duyuyor. Önce emniyet güçlerine saldırıyorlar; ön saflarda tuttukları çocuk kalabalığından yaralanan olursa "dengesiz güç ve şiddet kullanılıyor" itirazıyla konuya Batı kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışacaklar, vb...

Niçin? Sebebi açık; PKK gölgesinde siyaset yapanlar, yaklaşan seçimlerde yandaş desteğini sağlama almak için araç olarak sadece şiddetten medet umuyorlar. Oysaki Güneydoğu'da pek çok mahallî idare DTP'nin kazandığı belediyelerdir ve seçim kapıya gelince de seçimi yeniden kazanmanın lüzumu beliriyor. Aynen diğerleri gibi DTP'li belediyeler de beş yılın dökümünü yapıp hesabını vermek ve yeniden seçilmek için mâkul gerekçeler göstermek zorunda. Demokratik siyasetin güzel tarafı bu işte. DTP sistem içinde kalmak, demokratik siyaset ve yönetimin sivil diliyle konuşmak zorunda; bu icaplar arasında şiddet kullanmak, vereceği hesabı ağız kalabalığına getirip dikkat dağıtmak gibi seçenekler yok. Yönetmek sorumluluktur çünkü; sırtında yumurta küfesi taşıyanlar adımlarını ona öre atarlar.

Temenni edelim ki seçim sath-ı mailinde ve elbette sonrasında Güneydoğu nisbi huzur ve istikrarını koruyabilsin. Bölgede huzur herkes için değerli ama DTP için daha hayâti bir kıymeti olsa gerek. Belediyelerini yönettiği illerde halkın yeniden itimadını kazanabilmek, tabii ki DTP için de büyük bir onur ve moral kaynağı olacaktır. DTP çizgisindeki siyasetin ilk ciddi imtihanı olacak bu seçimler.

Zaman zaman hakkında ümitsizliğe kapıldığımız Kürt meselesinin halli, çatışma, terör ve gerginliğe değil, sâkin ve huzurlu demokratik ortamın devamına ihtiyaç gösteriyor. Şiddetin baskısı kalktığında şüphesiz hepimiz bu meseleyi gerçek sebep ve saikiyle daha net görüp değerlendirebileceğiz. Belediyecilik deyip geçmiyoruz; 29 Mart'ta DTP, demokratik temsil kabiliyeti, siyasi ehliyet, yerinden yöneticilik vasıfları da sınanacak; lâkin ille huzur, ille sükûnet. Sâkin sular dibini gösterir.