Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kafa konforunun bu derecesi insanı rahatsız ediyor: Patlamaların üstünden bir saat bile geçmeden adam teşhisi koyuverdi: "El Kaide tipi eylem!" Niçin; "çünkü sinagoglara saldırıldı vb".

Kafa konforu denilen şey, vaktiyle Osmanlı seraskeri'ni, secdeye kapanıp, "Ya Rabbi, şunun aklını bir geceliğe bana ver ki rahat bir uyku uyuyabileyim!" diye niyaz ettiren düşünce düzlüğüdür. Ortalama zekâ: Politik dil, dünyanın her yerinde ortalama zekâya hitab etmeye çalışır. Ticari şirketler satış ve pazarlama stratejilerini vasatileştirilmiş akıl kombinezonları üzerine kurar ve başarılı olurlar; aynı şeyi terör firmaları niçin keşfetmiş olmasın?

Örgüt değil, firma! Gençken üç beş idealistin veya manyağın bir araya gelip bir silahlı mücadele teşkilatı kurabileceğini zannederdik. Komplo teorisi kışkırtıcılığı yapıyor durumuna düşmek istemem ama terör denilen şey, "hür teşebbüs erbâbına", hele aklı başından iki karış havada gezen çoluk-çocuk takımının eline bırakılmayacak kadar etkili ve geçerli bir politik araç. Holding genel merkezinin önünde işporta tezgahı açmak gibi bir şey; rekabet şansı yok bir kere; kendini tamamen bağımsız zanneden bir idealist terör örgütü bile neticede bir network'e, yani şebekeye dahil olmak zorunda.

Terör hadiseleri karşısında Türkiye'nin "edilgin" tavrı dikkat çekici; 70'li yılların ortalarından beri onlarca faili meçhul cinayet ve terör eylemi gerçekleştirildi; kötü bir sicil bu. Bizi sanki haberalma işlerinde genetik bir kabiliyetsizliğimizin olduğuna inandırmak isteyenlerin komplosu ile karşı karşıyayız. II. Abdülhamid'in bu derece yoğun Jöntürk nefretine muhatap olmasının sebebi istihbaratçılıktaki başarısıydı ve uzun saltanatının ardında biraz da haberalma işlerindeki marifeti vardır.

İyi istihbarat yapmak gerçekten ırsî bir kabiliyet midir, yoksa sıradan bir emek organizasyonu mudur bilemem ama şu kadarını hatırlıyorum. Vaktiyle "teşkilatçılık" oynarken her kanuni kongreden sonra bir de illegal görev dağılımı yapardık ve o görevlerden birisi de "istihbarat masası" idi. İşin ehemmiyetini vurgulamak için söz konusu masaya atanan arkadaş söze şöyle başlardı:

-Arkadaşlar, teşkilat demek istihbarat demektir!

Ne garip, insan bazen anlamını kavramadığı doğruları da tekrarlıyor demek ki!

Belki, "bu işi El Kaide yaptı!" teşhisi de bu cinsten bir doğrudur, bilemeyiz; eylemin gerçek sebebi naif ve sıradan tesbitlerle gizli, gri, derin, bulanık, esoterik ve karmaşık tahliller arasında bir yerde duruyor. Belki o sebebi bütün duruluğu ile görsek hayal kırıklığına uğrayacağız; "A, bu muymuş?". Doğrudur, belki de El Kaide yaptı; ortada şöyle eli yüzü düzgün kaç tane terör örgütü var ki zaten?

Aslında hiç var olmuşlar mıydı diye sormak lâzım; mâlumdur, istihbarat teşkilâtları kendilerinin hep "istihbâri" yani teorik çalışmalar yaptığını ve "operasyonel" boyutlarının olmadığını savunurlar. Operasyonel olmak demek işin Ceymis Bondluk kısmı; röntgeni çekip teşhisi koyduktan sonra patolojik bulguyu bizzat yarıp almak ve yara yerini pansuman etmek. Kağıt üzerinde hiçbir haberalma teşkilatının Ceymis Bond'u veya Mayk Hemmır'ı yoktur; terör örgütleri de işte bu teorik açığın mahsulü olsalar gerektir. Yapılan iyi işleri imâ ile üstlenirsiniz de beceriksizlik hallerinde olay nefretle kınanır vb...

Emin olduğum bir şey var; bu bir terör eylemi değil, bu bir savaş, bir savaşma biçimi. Ârif olalım, bize bıçak çeken bir örgütten daha başka, daha büyük, daha farklı bir şey; bu bir devlet.


Helâl olsun: Adamlar ne film çekiyorlar kardeşim!