Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye'de sağ fikriyata mensup olanlar Masonlardan hazetmezler; sağcılığın kısa tarihi, muhtelif yoğunluk derecesinde Masonluk aleyhtarlığına da şahitlik eder ve bu gibi konularda kaleme alınmış haylice kitap, broşür, makale neşriyatı vardır; ne ilginçtir ki bu tarih arkaplanı, bugüne kadar Masonlara yönelmiş bir silahlı saldırıya dönüşmemiştir.

Yakacık'taki Mason mahfiline düzenlenen saldırı bu açıdan bir "ilk" gibi görünüyorsa da, güneydoğudaki Hizbullah eylemleriyle başlayan, İstanbul'daki çifte karakterli bombalama olaylarıyla devam eden yeni çizginin, kategorik olarak aslında nereye yerleştirilmesi gerektiği hususu muammalı gibi görünüyor. Gazetelere göre saldırganlardan birinde ele geçen silah, daha önce bir Musevi vatandaşımıza yönelik eylemde de kullanılmış. "Yeni" terör çizgisi, hangi sebebe dayalı olduğunu bilmediğimiz bir tarz takib ederek ardında, başka türlü okunması mümkün olmayan net bir imza bırakmayı tercih ediyor. Silahlı propagandayı seçen örgütlerin böyle davrandığını artık biliyoruz; eylem yerinde örgüt kimliğini açıkça belli edecek izler bırakıyor veya akabinde hemen olayı üstlenen açıklamalar yapıyorlar.

Sinagog baskınlarında ilk tahminim, El Kaide denilen örgütün Türkiye'de bu çapta bir eylem yapamayacağı merkezinde idi; daha doğrusu Kaide'nin Türkiye'de taban bulabilme ihtimâlini çok zayıf görmüştüm; sanıkların kısa sürede yakalanmasıyla bu kanaatimi değiştirdiğimi kabul ediyorum. Şimdiki hayretim, El Kaide'nin hangi ideolojik avadanlıkları kullanarak Türkiye'de taban tutacak ölçüde yapılanabildiği üzerinde yoğunlaşıyor. Hayret etmekte haklıyım çünkü bu örgüt adına yapılan bütün açıklamalar, George W. Bush'un 11 Eylül günü öğle sularında henüz enkazın dumanı bile kalkmamışken koyduğu teşhisi doğrular nitelikte tecelli ediyor. Oysaki, Avrupalı ve Amerikalı birçok gözlemci de dahil olmak üzere sağduyu sahibi analizciler, Bush'un o telaş ve panik ortamında böyle uzakgörüşlü bir yeni dünya stratejisi çizebilmek kabiliyetinden tab'an mahrum olduğunu ve sanılanın aksine ABD'nin milletlerarası teröre karşı hiç de hazırlıksız yakalanmadığı noktasında birleşmişlerdi.

İspanya'daki tren katliamının ardından Kaide adına yapılan açıklama, Ladin kaynaklı terörün uluslararası çapta Batı çıkarlarına saldırmak maksadına yöneldiğini açık bir dille izah ediyor ve bu arada Türkiye'deki Mason mahfiline yapılan saldırının sorumluluğunu üstlenmeyi de ihmal etmiyordu. Daha garip olan nokta ise istasyon katliamının zamanlama itibariyle İspanya'daki seçimlerin sonuçlarına tesir edebilecek bir planlama ustalığı ile sergilenmiş olmasıydı.

Soru şimdi şöyle olmalı: Usame Bin Ladin, kıtalararası denebilecek çapta düzenlediği ve her defasında saldırganların intiharı ile sonuçlanan terör eylemlerinde kullandığı insan malzemesini, hangi psikolojik saplantıları işleyip derinleştirerek devşirebilmektedir? Bir başka ifadeyle Kaide, eylem biçiminin haklılığını ve doğruluğunu, neticede canını talep ettiği intihar eylemcilerine nasıl kabul ettirebiliyor?

Bu sualin cevabı, Kaide eylemlerinin artık anlamlı aralıklarla tekrarlandığı Türkiye için de hayati derecede önem kazanmış bulunuyor. "Bu kadar akılsız her toplumda olur; bunda düşünecek ne var" deyip geçemeyiz. Kaide'nin her eylemi "İslâm" kavramına beynelmilel çapta zarar veriyor ve bu eylemler asla hoş görülemeyecek tarzda mâsum insanların canına yönelmiş bir karakter arzediyor. Bu noktada "İslâm teröre müsaade etmez" genellemesi de yavaş yavaş anlamını muğlaklaştırmaya başlıyor çünkü.

Bugünlerde kim, Bin Ladin kadar Bush politikalarını doğrulayan bir vazife icra edebilirdi ki; alın size bir hayret mevzuu daha!