Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Kânun-ı sâni ayının ilk Encümen-i Dâniş içtimâını küşâd edeyorum efendiler. İmdi lutfen ayağa kalkub, hepinizi gelmiş geçmiş bilcümle Encümen-i Dâniş azâsının rûh-ı pâkleri huzûrunda yarım saatlik ta'zim vaziyetinde durmaklığa davet ederim, buyrunuz netekim!..

-Ooo, Cenabettin Bey, yarım saatlik saygı duruşu mu olur birader? Sen hangi devirden kaldın Allahaşkına! Geçti bunların devri geçti...

-Efendiiim, anlamayorum, ne deyersonuz Şükrettin Beyefendiciğim?

-Geçti o devirler geçti diyorum, geçti, geçti... Yahu arkadaş bu böyle olmayacak, şöyle daha genç, en azından kulakları daha iyi işiten bir reis bulmamız lâzım kendimize. Yarım saat saygı duruşu olur mu beyler. Yüzde seksenimiz yarım saat ayakta dursa maazallah inme geçirir, tansiyonu fırlar vesaire...

-Kendi meyânınızda fısıldaşıp durmayınız efendiler. Osmanlı'da fiskos olmaz, Osmanlı'da fiskos olmaaz...

-Yahu ne Osmanlısı Cenabettin Beyciğim, Cumhuriyet ilân edildi Cumhuriyet! Haberin yok mu? 86 sene oldu..

-Sizin ruhâniyete hörmetiniz yok mu arkadaşlar, istirham edeyorum, lutfen kıpraşıp durmayınız! Ta'zim gösteriniz!


-Pofff, ayaklarıma kara sular indi arkadaş; memleket meselelerine geçmeden evvel yeni bir başkan seçmeyi teklif ediyorum.

-Yahu Cenabettin Bey üzülür durumu farkederse; idare etsek!

-Yok yok, böyle gitmez; yenisini seçelim; şöyle genç biri olsun; genç dediğim yani 75-80 arası olsa kâfidir!

-Eh, pekâlâ, seçelim bari!


-Yahu ayıp ettik, adamcağız işitince fenalık geçirdi işte gördünüz mü yaptığınızı?

-İyi ama biz de ambülans çağırdık kardeşim; o haliyle bırakmadık, sahip çıktık. Vicdan azabına kapılmak için sebep görmüyorum şahsen ortada. Şimdi işimize devam edelim, zaten bir saati bu ayrıntılarla geçirdik. Toplantıya başlayalım. Nedir ilk gündem maddemiz arkadaşlar?

-Eveet Encümen-i Danişimiz'in ilk gündem konusu, eveeet, hah buldum: Ne diyor bakayım, hmm, oniki yumurta, beş kilo un, bir paket kabartma tozu.. Yahu nedir bu? Haa, kusura bakmayın yahu, hanımın sipariş listesini karıştırmışım. Eveet, arkadaşlar bugün iç ve dış güvenlik meselelerini görüşeceğiz...

-Hem iç hem dış olmaz Hüseyin Hüsnü Bey; biraz daha spesifikleştirelim mevzuyu, ya iç ya dış olsun.

-E, pekâlâ dış güvenlik olsun. Bu konuda kim rapor hazırlayacaktı, ilgili arkadaş raporu takdim etsin!

-...!

-Yav pardon ben hazırlayacaktım ama bizim Paris'teki torunun çocuğu olmuş, maaile Türkiye'ye geldiler. Bir görseniz nasıl şirin bir şey kerata. Anası Hollandalı fakat hiç çekmemiş, tıpkı büyük dedesi, yani ben. O kaş, o göz...

-Ahmet Miktat Bey, Allah bağışlasın fakat raporu şeydeceksiniz?

-Ben de onu söylüyorum zaten; kerata geldiğinin ikinci günü ishale yakalanmaz mı? Tabii bizim sular yaramadı çocuğa. Aldık götürdük hastaneye; ev altüst oldu. Ben de mecburen...

-Hazırlayamadınız raporu...

-Vallahi yazacaktım fakat arzu buyrulursa şifahen bizzat takdim edebilirim yani...

-E, n'aapalım başka çare yok, buyrun Miktat Bey!

-Efendim mâlumunuz Türkiye dört taraftan düşmanlarla çevrilmiş haldedir. Evvelemirde kuzeydoğu komşumuz kominist Rusya, taa Katerina ile baltacı Mehmet Paşa'dan beridir ki...

-Miktat Bey, Rusya'da rejim değişeli yirmi sene oldu ama, şimdi orda Gürcistan var!

-Ben de onu diyecektim zaten; sene 936; orta okula gidiyorum o zaman. Benim bir Gürcü kız arkadaşım vardı; Sâniye...

-Efendim ayıp oluyor, Miktat Bey az sonra askerlik hâtıralarına başlayacaktır eminim. Her defasında böyle yapıyor. Konuyu değiştirelim efendim. Kimin raporu hazırsa o okusun da müzakere edelim bari.

-Sayın başkan, benim raporum hazır efendim; yıkıcı cereyanlar!

-Oo Tonguç bey, yine istim üzerindesiniz maaşallah; yalnız siz bu raporu bir ay önce sundunuz diye hatırlıyorum, yanlış mıyım arkadaşlar?

-Teessüf ederim sayın başkan; bu konu o kadar önemli ve âcil ki, her gün konuşsak bile az gelir. Nitekim bakınız yıkıcı cereyanların şeklini. Sivil toplum şeysileri diye milli mücadeleye muarız bir sürü teşkilat kurdular, şucular, bucular. Haa, bir de tarikatlar var, çatır çatır okul açıyor bunlar, arzetmiştim, hatırlarsınız!

-Unutmamıza fırsat veriyor musunuz Tonguç Bey, elbette hatırlıyoruz. Okul açmadıkları zaman eğitim düşmanı oluyorlar, açtıkları zaman devleti ele geçiriyorlar diyordunuz...

-Tastamam öyle vallahi; uyanık olmak lâzım efendim. Ordu'yu ikaz edelim, müteyakkız bulunsun!

-Olur, kaydederiz. Başka rapor var mı beyler; yoksa dilek ve temennilere geçiyorum; söz isteyen?

-Ben istiyorum başkanım; puaçalar hakkında lüzumu müzakere kararı alınmasını istiyorum, hem de ivedilikle?

-Hangi puaça, ne puaçası?

-Çayla birlikte verilen puaçalar sayın başkan; Encümenimizin mübayaa memuru bu puaçaları nereden buluyor bilmiyorum, kaya gibi sert efendim. Az önce affedersiniz dişim kırılayazdı. Mübayaadan mes'ul görevliler hakkında tahkikat yapılsın.

-Mübayaa dediniz de Şemsi bey, geçen perşembe günü bizim sitenin ordaki alışveriş merkezine gittim. Azizim mutlaka uğramalısınız, şarap reyonunun yöneticisini değiştirdi bunlar; aman efendim yok yok, mutlaka uğrayınız, tavsiye ederim.

-Arkadaşlar, dilek ve temenni dedikse başbaşa verip hususi sohbet yapın demedik. Lütfen!

-Bu da benim temennim efendim; biz de devlet umûru gördük; biz de usûl, yol yordam biliriz. Ben oradan ithalat malları meyanındaki lüzumsuz kalemler meselesine gelecektim fakat görüyorum ki mevzuyu pek daracık bir nokta-i nazardan mütalaa etmektesiniz; çok müteessirim şahsen!

-Ooo akşam olmuş, benim daha bir sürü yolum var beyler, kifayet-i müzakere talep ediyor ve kaçıyorum. Dağılalım mı?

-Eh pekâlâ, bugün pek yorucu fakat verimli geçti zaten. Tutanakları ben derler toparlar, sayın devlet ricaline gönderirim artık!