Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Çanakkale Boğazı açıklarında dünyanın en azametli donanmalarıyla kapışmadan önce İttihatçılar'ın bir de "B Planı" hazırladığı sır değildir; bu plan Çanakkale cephesinin çökmesi ve müttefik donanmasının İstanbul'u işgali ihtimâli üzerine hazırlanmıştı.

Plana göre Padişah ve Osmanlı hanedanı saray ağırlıklarıyla beraber Eskişehir'e nakledilecek, İstanbul'da stratejik önem taşıyan bazı binalar tahrip edilip yakılacak, Anadolu'da yeni bir cephe hattı oluşturulmaya çalışılacak ve bu amaçla Anadolu'daki İttihat ve Terakki Fırkası'nı tutan eşraf, "Müdafaayı Hukuk" nâmı altında örgütlenerek işgale karşı sivil direnişi derleyip toparlayacaktı; bu amacı takviye etmek için başta İstanbul civarı olmak üzere kritik yerlerde silah, dinamit, gazyağı ve mühimmat depolanması fikri de yapılan hazırlıklar arasındaydı.

Müttefikler Çanakkale'yi 1915 ortalarında geçemeyip dönmek zorunda kaldılarsa da 1918'in Kasımı'nda gemileri, 3,5 yıl önce topla tüfekle geçemedikleri Çanakkale'yi rahatça geçip Haliç'e demir attılar. Mustafa Kemal Paşa'nın bu gemilere bakıp, "geldikleri gibi giderler" cümlesi, işte bu olguyu işaretler.

İttihatçılar'ın 3,5 sene önce yaptıkları plan, Mondros Mütârekesi'nin ağır ve zelîl şartları çerçevesinde yeniden işlerlik kazandı. İttihatçı önderler 1918 Ekimi'nde Türkiye'yi terk ederken ardlarında Anadolu'da yeni bir cephe örgütleyebilecek fikir, örgüt ve insan unsuru bıraktılar. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine şaşırtıcı bir sivil inisiyatif gösterisiyle Anadolu'nun her tarafında âniden teşkilatlanan ve Milli Mücadeleyi destekleyen Müdafaayı Hukuk cemiyetleri böyle bir hazırlığın ürünü idi. Kezâ, tam mânâsıyle bir İttihatçı tasarısı olan Karakol Cemiyeti, Müdafaayı Hukuk cemiyetlerinin sivil görüntüsüne mukabil, direnişi silah nakilleri ve gerilla tipi faaliyetlerle aktif eyleme dönüştüren bir görev üstlenmişti.

İlmî ciddiyetle kaleme alınmış her tarih kitabında bulunabilecek bu mâlumatı hatırlatmaktaki maksadım, Ergenekoncu yapılanmanın tarihî izdüşümlerine dikkat çekerek Ergenekon ideolojisinin tahlili konusunda okuyucuyu zihin idmanına davet etmektir: böylelikle "vatanın işgale uğradığı, dahili bedhahların düşmanla işbirliğine girdiği, meşruluğunu kaybetmiş işbirlikçi bir hükümete karşı direnmenin millî bir hak sayıldığı, sorumluluk sahibi her memleket evladının silaha sarılması gerektiği" tarzındaki akıl yürütmelerin, aradan geçen 90 yıldan sonra elifi elifine tekrarlanması dikkat çekicidir. Toprağa gömülü ufak-tefek cephanelikleri, resmî kayıtlarda tahrifat yaparak saklayan zihniyetin, yaptığı işe bir nevi "Akbaş Cephaneliği" onuru lâyık gördüğü tahmin edilebilir. Hareketin uluslararası kamuoyu ve halk nezdinde meşrulaştırılması görevini üstlenen eşraf, gazeteci, aydın, bürokrat dayanışmasının aktüel izdüşümü Ergenekon iddianamesinin satır aralarında açıkça görünüyor ve nihai plânda hareketin silahlı mukavemet ve eylem ayağını teşkil ettiği düşünülen Kuvayı Milliye birliklerini hatırlıyoruz. BMM ordularının zafiyet dönemlerinde Milli Mücadele'yi düşmanla cephede temas noktasında omuzlayıp tarihî bir şeref kazanan ama bir süre sonra kendi halkına cebir ve tasallut gösterip Ankara'daki Meclis'e ve Meclis'in ordusuna dayılanmaya kalkışan Kuvayı Milliye türü sergerdeliğin, 90 sene sonra hâlâ bazı maceraperestlerin damağını kamaştırması hayret vericidir. Denk düştükçe Atatürk'ün izinde olduğunu savunan Ergenekon taifesinin, Kuvayı Milliye tipi çeteciliğin, yine bizzat M.Kemal Paşa tarafından BMM'nin düzenli orduları lehine tasfiyesini hatırlayamaması da câlib-i dikkattir. M. Kemal Paşa'nın siyasî çizgisinde en istikrarlı damar, meşruiyet fikrinden kesinlikle ayrılmaması idi. Ergenekoncuların meşruiyet arayışı son derece zayıf bir edebiyata dayanıyor; hareketin bina edildiği "millî mücadele şartları" analojisi, Atatürkçü meşruiyet yaklaşımına tamamen terstir. Bu kadarını eline silah ve adres tutuşturulup "vatan haini" öldürmeye teşvik edilen çocuklar bilmez elbette; fakat yazar-çizer takımından abilerinin bir şekilde muttali olması beklenirdi; bu durumda ciddiye alınmaları lütuf mesâbesindedir ve tasfiye edilmeyi hak etmişlerdir.