Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Milli mücadelenin ilk safhasında "Kuva-yı Seyyare" diye bilinen Ankara taraftarı muhtelif çeteler vardı hatırlarsınız.

En namdârları Çerkes Ethem ve emrindeki güçler yanında Ege"nin "Efe" takımından bazı kuvvetler de henüz düzenli ordu safhasına geçilemeyen devrede cepheyi tuttular ve hatırı sayılır önemde düşmana karşı mukavemet gösterdiler. Ayrıntılarına girmeden ifade edelim ki özellikle Çerkes Ethem güçleri, mücadelenin merkezi Ankara"yı tehdid eden isyancıları bile caydıracak derecede bir siyasi ve askeri ağırlık kazanmıştı. TBMM Hükümeti"nin, düzenli orduyu etkili hale getirememek yüzünden ne kadar sıkıntı çektiğini devrin kaynakları gayet canlı aksettirir; çünkü düzenli ordudan mahrum kalmak, gayet tabii olarak Çerkes Ethem ve benzeri Kuva-yı Seyyare birliklerinin keyfi davranmalarına ve Milli Mücadele"ye taraftar bölgelerde kanun hakimiyeti ve dirlik tesisine engel olmaktaydı.

Milli Mücadele"nin en kritik ve dramatik günleri, Kuva-yı Seyyare birliklerinin ve onların etrafındaki siyasi ağırlığın, düzenli ordu ve merkezi idare lehine tasfiye edilmesi olmuştur. İngilizlerin aktif desteğinden mahrum kalan Yunan kuvvetlerinin, onca yıpratıcı muharebeden sonra Anadolu"da tutunması zaten mümkün değildi ama Kuva-yı Seyyare güçleri, vaktinde tasfiye edilmemiş olsaydı çok daha vahim bir süreç yaşanacağı muhakkaktı.

"Irak"ta 12 Nepalli işçi boğazları kesilerek öldürüldü" haberini okuyunca, bizim Kuva-yı Seyyare hikayelerini hatırladım; onlar da kendi bildiklerine ve çoğu zaman keyiflerine göre adalet dağıtır, vergi toplar, ceza keser, infazda bulunur ve hatta hızlarını alamayarak merkezi hükümete bile posta koyarlardı. Kötü oldukları için değil; kontrolsüz gücün her iki tarafı da kesen bir bıçak gibi nereye zarar vereceği kestirilemeyeceğinden...

Irak direnişçileri henüz Kuva-yı Seyyare safhasındalar; onları bir arada tutmaya muktedir bir "fikr-i müdîr" yok gibi görünüyor. Kendi aralarında bir direniş grubu oluşturan sekiz, on, elli veya iki yüz kişilik topluluklar minik çapta birer hükümet gibi davranıyor ve kendi içtihatlarınca Irak"ta çalışmaya gelmiş işçileri "işbirlikçi" diye niteleyip icabında boğazlarını kesiyorlar.

Milli Mücadele"nin en büyük şansı Mustafa Kemal Bey gibi siyasi, idari ve askeri bir kabiliyeti lider ittihaz etmek olmuştur. O yüzden bugün iftiharla, "Osmanlı Parlamentosu mart ortalarında İstanbul"da kendini tatil ettikten sonra nisan ayında Ankara"da faaliyete geçti ve idarede kesinti olmadı" diyebiliyoruz. Milli Mücadele"nin de kendine göre fetret yılları vardır fakat tamamı Osmanlı mekteplerinde yetişmiş ve Osmanlı ordusunun üniformasını taşıyan asker-sivil bürokratlarının devlet şuuru, bu fetreti geride bırakmasını bildi. Biz bir gün bile devletsiz ve hükümetsiz kalmadık; Milli Mücadele bir an bile erkân-ı harbiye krizine mâruz kalmadı. O günlerin resmi ideoloji ağzında aşırı derecede abartılıp parlatılmasından ötürü Milli Mücadele"mizin hakikaten iftihara şâyân taraflarını fark edemez olduk;

Öyledir, fazla ışık körleştirir!

Saddam yönetiminin de kendine göre generalleri, idarecileri, azımsanmayacak tecrübeye sahip olması gereken asker ve sivil bürokratları vardı ama onlardan geriye kalan nedir? İtiraf edelim; Amerikan işgalinden sonra bu çapta bir direnişi kimse beklemiyordu ama Iraklı güçlerin direnişi, gitgide meşruiyetini kaybetmeye, sevimsizleşmeye ve ma"şeri vicdanı örselemeye başladı.

Rehinelerin katledilmesi gibi haberler, ne yazık ki nihai tahlilde bölgedeki Amerikan varlığını meşrulaştırmaya ve dünya kamuoyu nezdinde Irak direnişinin ilk günlerde kazandığı sempati ve kamuoyu desteğini giderek kaybetmesine yarıyor.

Tenkide âmennâ, ama kadrini de bilmek kaydıyla!