Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Laiklik, kamu cihazının bütün dinlere, dini andıran inançlara, metafizik tasavvurlara, felsefi kanaatlere eşit derecede uzak ve tepkisiz kalmasını öngörüyor.

Böylece devlet, insanların inanç dünyasına müdahale etmekten uzak, onlara karşı "kinsiz ve sevgisiz", tarafsız bir yönetim süreci olarak tecelli edebilecektir. Laiklik, devletin toplumu tasarlaması hakkından feragati anlamına gelir. Tarifin ikinci ayağı, "Dinin devlete müdahale etmemesi" ise kamu cihazının teknikleştirilmesine yardımcı olacaktır.

Bu gibi tariflerden yüzlercesi ile karşılaşmış olmanız ihtimâlini hesaba katarak "yine mi laikliğin tarifi" bezginliğine kapılabileceğinizi tahmin ederim; târifte yoğunluk çoğu kere anlamı belirsizleştirir ve bu yüzden meselâ "kültür, medeniyet" gibi sıkça kullanılan kavramlar bile böyle muğlaklık sisi içinde her defasında yeni ve şahsi tarifler çizilmeksizin kullanılamazlar.

Yukardaki tarifin önemi, Türkiye örneği için bir anlam ifade etmeyişinden kaynaklanıyor; zira bu tarife göre Türkiye'de kamu cihazının laik olmadığı gayet berraktır. Kanun koyucular, tâ başından beri devletin dine ve sair inançlara karşı eşit derecede uzak ve tepkisiz kalmasını değil, tam aksine "yakın ve yönlendirici" davranmasını öngörmüşlerdir. Sebep bellidir; kamu adına rejimi tasarlayanlar Türk toplumuna karşı derin bir güvensizlik duymakta ve onu "reşid" görmemektedirler.

Laikliğin gündelik siyasette sıkça tüketilmesi de mânidar; bu kadar vurguya ihtiyaç duyulması, laik sisteminin metânetine duyulan güvensizliği de hâl diliyle izah ediyor: Laikçiler de laikliğe güvenemiyorlar çünkü Türkiye'deki uygulamanın bir kanadı kırık, hazım cihazı ise tehlikeli surette hastalıklı. Laiklik tercihi, teorik planda kanun koyucuların toplumun olgunluğuna kanaat getirmiş olduklarını gösterir.

Bizdeki uygulama, toplumuna güvenemeyen ve onun olgunluğuna şehadet edemeyen otoriter seçkinlerin çaresizliğini ve nihai tahlilde bunalımını aksettiriyor. Teşbihteki hata payını ıskalamadan misal verirsek, evladının aklî, zihnî ve medenî melekelerine güvenmediği halde onu yaşından büyük davranışlarda bulunmaya mecbur eden bir babayı tasavvur edebiliriz; ve baba, her akşam çocuğu azarlayıp hırpalayarak onu, zorlandığı role karşı inançsızlığa sürüklemektedir.

Bir nevi "muhabbeten maraz" durumu!

Bir başka boyut daha: "Laiklik din düşmanlığı değildir" cümlesini ne de çok duymuşuzdur; elhak doğrudur ama bizde laiklik adına günde üç öğün alarm verenlerin "din" olgusuna karşı yaklaşımları hiç de teoriye uygun görünmüyor.

Onların tasavvur ettiği laiklik anlayışı, fertlerin teker teker seküler, yani lâdini bir tavır geliştirmesini öngörmektedir âdeta; halbuki sekülerleşmesi gereken fertler veya toplum değil kamu cihazıdır. Bu yüzden "genellememeye dikkat ederek ifade edilirse" "laikçi retorik", seküler, yani lâdini değil "gayrimüslim" bir muhtevaya doğru kaymıştır. Gayrimüslim tavırla seküler tavır arasında dağlar kadar mesafe var. Bu zihni travma yüzünden Türkiye'de siyaset, son otuz seneden beri "dini" değil, "İslâmî" değerleri savunan partilerin yükselmesine ve geniş zemin bulmasına yol açtı. Laikçilerin bu inceliği hâlen fark edebilmiş olduklarını sanmıyorum.

Eksik tarif ve hatalı tatbikat üzerine konulan laiklik anlayışı, neticede devlet cihazının sekülerleşmesi gereği konusunda bir genel kabul inşasının aleyhine tecellilere sebep oldu. Sokaktaki adam kamu hayatında sekülerliğin ne olduğunu hissedemeden laiklik nâmına "gayrimüslim" edâlarla karşılaştı ve sisteme karşı buruklaştı.

Gayrimüslimliğin lüzumu yok efendim; lâdinilikte samimiyet gösterirseniz tansiyon düşecektir.