Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Yasanmaz bu memlekette" diye kahirlanip, bir ofke nobeti eseriyle olsa bile cografyasindan kopabilmeyi goze alan o mechul vecize sahibi bugun kac yasindadir bilinmez; Avrupa'yi gorunce gozleri kamasan o ilk "Jonturk" kusaginin, "Turkiye'de adamdan sayilmaktansa Avrupa'da kundura boyacisi olmak yegdir" dedigi tarih esas alinirsa vasati bir bucuk asri gecmis olmali. Cemil Meric, "yasanmaz bu memlekette diyenler, onu yasanmaz kilanlardir" demisti; milletce ugradigimiz o amansiz degisim "varta"sinin neticesinde bugun hala "yasanmaz bu memlekette" sozunun kiymet-i harbiyesi varsa biraz dusunmek gerekiyor.

Haber saatleri yeniden kabus kusagina donustu: Suikast, cinayet, intihar, yolsuzluk, rezalet anonslariyla vahim surette "ikaz" edildikten sonra ister istemez bilancoyu gozden gecirmek zorunda kaliyoruz; tefekkur cihazimizi kabus haberleri idare ediyor, teemmulumuz korku ve vehimle besleniyor. Birileri sakin dusunmemizi engellemek icin akil almaz komplo hunerleri dokturuyor yine. "Ne olacak bu memleketin hali?" sualine makul cevap bulamayinca kolaya yelteniyoruz: "Yasanmaz bu memlekette!"

Iki kelimelik siyasi kararla, bir lahzada cozulebilecek bunalimlar, neredeyse nesli tukenmek tehdidine maruz kalan beyaz postlu kutup ayilari gibi ihtimamla beslenip esirgeniyor; kamu cihazi problem halletmek yerine problem imal eden bir kriz mercii haline gelmis; yonetilen yonetenden, cahil okumustan daha fazla dirayet ve basiret gosteriyor; sanki "hikmet-i hukumet" gayret gosterip mudahil olmasa, Adam Smith'in ongordugu gibi gorunmez bir el, isleri bugunkunden daha iyi cekip cevirecek gibi gorunuyor. Zihinleri esir alan bu yilginlik kendi eserimiz; kusatan da biziz, kusatilan da.

"Kusatilmislik", sessiz cogunlugun psikolojisini en iyi aksettiren kelime belki de; gecenlerde bir okuyucu mektubunda okuduklarim bu haleti tasvir ediyordu: Sabah ezaniyla uyanan delikanli, balkona cikip, seher ferahliginda sehrin ustune rahmet gibi dagilan ezanlari dinliyor; "O zaman anladim" diyor, "bunca belaya, ihanete, fitneye ragmen bizden nicin umit kesilmedigini o zaman fark ettim."

Yirmi-yirmi iki yasinda hayata umitle bakmasi beklenen bir delikanliyi bu derece "kusatilmislik" haletine surukleyen sebepleri iyi tanimak zorundayiz; bizi bunca umitsizlige sevk eden sey, karsilastigimiz problemlerin ustesinden gelinemez agirlikta olmasi degil; tabir yerinde ise bir kasik suda boguluyor, eften-puften meselelerin altinda eziliyor, "siradan akil"in bir hamlede asabilecegi guclukleri efsanevi cile berzahlari haline getiriyoruz. "Hikmet-i hukumet"in gorunurde "hukumet"i var lakin "hikmet"i sirra kadem basmis; bakislarimizi asil kitleye, yani "millet"e cevirdigimizde sasirmaktan kendimizi alamiyoruz: Millette "hikmet" var lakin "hukumet" etme firsati yok. "Bu millet, 'okumus' cocuklarindan daha ilerde, daha hosgorulu, daha barisci, daha becerikli, daha dayanikli" cumlesinde, millete yag cekmek cinsinden hamaset kopurttugumuz sanilmamali; hakikat, olanca ciplakligi ile bu cumlede gizli.

Bu millet kadere riza gostermeyi bilecek derecede irfan sahibidir; ama basimizda estirilen mes'um belalari nicin sadece "kader"e hamledelim ki; akil da "Hak"dan bir mevhibe degil mi? Hukumet etmek bir dunyevi is; hangi dunya isinde "akl"in tedbirlerine sonuna kadar itaat ettik ki isi kadere havale edip gonul rahatligina erisebilelim; Turkiye, sasirtici bir sirayet gucuyle yeniden faili mechul cinayetler ulkesi haline geliyorsa "hikmet-i hukumet"in, basiretin, tedbirin, kisaca "akl"in ongorecegi tedbir tukenmis midir? Her iktisad talebesinin ezbere bildigi "enflasyona karsi mucadele tedbirleri"ni nicin otuz seneden beri kuvveden fiile cikaramiyoruz; nicin devletimizin hesabini, -bir mahalle bakkali dirayetiyle olsun- denklestirmekte acz gosteriyoruz; nicin atla arpayi dogusturmek icin akil almaz ferasetler, ince "toplum muhendisligi" taktikalari dokturuyoruz da sira vatandasimizi "guvenilir insan" gormek noktasina gelince karakancolosvari kabuslara teslim oluveriyoruz?

Hukumetlerimiz, -vazgectik "hikmet"ten, "akil"la izdivac edemiyor diye yilginliga kapilacak degiliz. Buhranlarimiz kaahir ekseriyetle "virtual", yani zahiri bir mahiyet tasidigi icin umitvariz; ince toplum muhendisligi ile toplumun sindirilmeye calisilmasi sun'i bir sis perdesinden ibaret. Bu toplum -maazallah daha beterini de gordu cunku; bize dusen aklin ipine, hakikatin etegine sarilarak sabretmek.

Hazreti Ali, "Hakikatle savasan elbette alt olur gider." diyor.