Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Zeki Kadirbeyoğlu, 1919 yılının son aylarında memleketi Gümüşhane'dedir ve son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın mebusu olmak sıfatıyla Anadolu'ya geçerek Millî Mücadeleyi desteklemeye karar vermiştir.

Zeki Bey, muhtemelen 1919'un Aralık başlarında Trabzon'daki askerî garnizon kumandanı Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey'den bir telgraf alır. Telgrafta bir İngiliz torpidosu ile Trabzon'a gelen ve hemen Erzurum'a hareket edecek olan Yarbay Rawlinson maiyetindeki askerî heyetin, Hart Vakası bastırılana kadar Gümüşhane'de alıkonulması; ama bu eylemin kendilerine hissettirilmeden yapılması istenmektedir. Bu iş için Zeki Bey'e gerekirse Gümüşhane'deki askerî taburu görevlendirebileceği yetkisi de verilmiş ve telgrafta bu olağandışı tedbirin gerekçesi şöyle izah edilmiştir: "Bunlar Hart'taki harekât-ı askeriyeyi görmesinler ve Anadolu'daki kongrelere karşı halkı isyana kalkıştı şeklinde bir izlenime kapılmasınlar."

Yazarın anlatımından Rawlinson heyetinin, Hart meselesini soruşturmak ve bilgi toplamakla görevlendirildiği anlaşılıyor.

Zeki Bey hemen harekete geçip İngilizleri "ağırlamak" için hazırlığa başlar. Jandarma kumandanı Vanlı Şevket Bey'i çağırtarak Gümüşhane'ye dört saat mesafedeki Sifondere mevkiindeki ağaç köprünün bir hafta önceki sel baskınında yıkılmış olduğu intibaı verecek derecede sökülmesini kararlaştırırlar. Taburdan marangozluk hünerine sahip on asker getirtilir, köprünün ağaçları yerinden çıkarılarak civarda bir yere görünmeyecek şekilde gizlenir. Yol üzerine haberci çıkarılarak köprünün yıkıldığı, kimsenin yerinden hareket etmemesi gereği duyurulur.

Neticede İngiliz heyeti gelir, karşılanır, yemek ikramından sonra yollarına devam etmek istediklerinde endişeli bir dille köprünün başına gelenler anlatılır. İngilizler "yıkık" köprünün yakınına kadar gidip durumu yerinde görürler ve köprü yeniden yapılmadan otomobille geçmenin imkansızlığını anlarlar. Böylece heyet dört gün zoraki misafirliğe tâbi kalır. Dördüncü günün sonunda Erzurum'dan gelen telgrafta "Hart işi hitam bulmuştur" haberi alınınca askerler çabucak sakladıkları ağaçlarla köprüyü onarırlar ve İngiliz heyeti Erzurum'a doğru yolcu edilir.

Zeki Bey, bu ayrıntıdan sonra Hart nahiyesinde nelerin olup bittiğini, çevresinden edindiği istihbarata nazaran anlatıyor. Buna göre Hart'ta ötedenberi kimseye zarar vermeden yaşayan Şeyh Eşref isimli bir adam oturmaktadır. Eşref'in civar köylerden ama özellikle Karadeniz sahilinden Of ve Sürmene'den müridleri vardır ve Eşref'i mürşit kabul etmektedirler. Günden güne sempatizanlarının sayısı da artmaktadır.

Nahiyenin hemen kenarında Eşref ve adamları söğütlük bir açık alanda mihrabımsı bir yapı inşa ederek orayı namazgâh, yani bir nevi açıkhava mescidi yapmışlardır.

Bir gece yatsıya doğru Nahiye jandarma çavuşu, yanındaki birkaç aşüfte kadınla ve avânesiyle bu namazgâha gelerek içki sofrası kurup içmeye, âlem yapmaya başlarlar. O esnada köye dönmekte geciken bir köylü namazgâhta olanları görünce, "ayıptır, gidin başka yerde eğleşin, burası namazgâhtır" diye itiraz edince çavuş ve bazı jandarma erleriyle başlayan söz düellosu kavgaya dönüşür. Köylü tırpanıyla âlemcilerden birini yaralar ama kendisini de komaya sokacak derece döverler. Feryatlar köyden işitilince evlerinden dışarıya çıkan birkaç köylü daha aynı akıbete uğrar ve nihayet mesele Şeyh Eşref'e duyurulur.

Bu esnada çavuş ve yanındaki jandarma erleri, namazgâhın mihrabını kendilerine siper ederek üzerlerine yürümeye kalkışan Hartlı köylülere ateş açarlar; beş altı kişi daha yaralanır.

Eşref bunun üzerine, köylüleri geri çekerek içlerinden yirmi silahlı ayırır ve jandarmaların etrafını sardırdıktan sonra teslim olmaları için haber gönderir. Haberci tüfekle vurulunca Eşref, "bunların kanı helâldir, öldürün" emri verir. Silahlı köylüler ateşe başlarlar, neticede iki jandarma ölür, ikisi de yaralı olarak ele geçer. Yaralıların ifadesinden olaylara çavuşun sebep olduğu anlaşılınca galeyana gelen köylüler tarafından linç edilerek öldürülür ve olaylar çığırından çıkar.

Haberi duyan Nahiye müdürü hemen soluğu Bayburt'ta alır. Bayburt'ta oluşturulan jandarma müfrezesi Hart nâhiye merkezine gelir. Köylüler hazırlıklıdır; jandarmalara ikram tavrı ile yaklaşıp aniden hücum ederek silahlarını alır ve esir tutarlar. Tabii hacet gerekçesiyle arkada kalan son jandarma eri durumu görünce hemen kaza merkezine duyurur. Mesele bir taraftan Erzurum'a aksettirilirken Bayburt'ta Müftü ile eşraftan iki kişi köylülere nasihat için vaka mahalline gider Eşref'le görüşürler. Eşref cezbeye gelir, "Din ve namus ayak altına alındı; artık mezalime tahammülümüz kalmadı. Sizleri misafir olarak tutacağız" diye nasihatçıları da alıkoyduktan sonra Of ve Sürmene'ye haber göndererek bütün müridlerinin silahlı olarak cihada katılmalarını emreder. Bu arada Bayburt kaymakamı Erzurum'a bilgi vererek nasihatçilerin alıkonulduğunu, Hart'a külliyetli miktarda silahlı kişi toplanmakta olduğunu haber verir.

Bu defa Erzurum Müftüsü ve fırka kumandan vekili Rüştü Bey bir heyetle Bayburt'a yola çıkarılır. Sürmene'deki Nizamiye taburu da Hart'a sevkolunur. Bu birlik henüz yolda iken Eşref'in adamları askerlerin Hart'a gittiğini öğrenirler. Birliğin gecelediği hana baskın yaparlar ve haylice askeri şehid ederler.

Artık iş büyümüştür. Erzurum'dan kamyonların arkasına takılı toplar yola çıkarılır, refakatindeki alayla Hart sarılır, Eşref'e teslim olması için ikazda bulunulur. Eşref ise cevaben bir bayrak çekerek ateşe başlar. Topçunun köye açtığı ateşte Eşref bir şarapnel isabetiyle ölünce müridleri dağılır, isyancılar dağılır ve mesele sona erer.

Zeki Bey, "Bir jandarma çavuşunun rezaletiyle daha henüz harpten çıkmış bir milletin yüzlerce evladı bu faciaya kurban gitti" notunu ekliyor ve Rawlinson heyetinin bu olay yüzünden Gümüşhane'de alıkonulduğunu belirtiyor ve şöyle ekliyor: "Başka tarafı bilmem ama Şarki Anadolu'da bir jandarma çavuşunun forsu, Müdafaa-yı Milliye vekili'nde olmasa gerektir."