Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Muhafazakâr Düşünce dergisi 7 ve 8. sayısını, "tarih" anabaşlığına hasrederek ilmî tarihçilik hakkında bizlere yeni bir okuma ve düşünme heyecanı verdi. Bu vesile ile 7. sayının editörlüğünü üstlenen Mustafa Armağan ve 8. sayı editörü Ahmet Nezihi Turan'nın şahsında dergi yöneticilerine teşekkür borçluyuz.

Meraklıları ve akademisyenler camiasında bilinen derginin 7. sayısında Prof. Dr. Ali Birinci, "Tarihçilikte Meslek Ahlâkı ve Ahlâksızlığın Tarihçiliği Meselesi" konusunda hayli uzun bir tenkid kaleme aldı; Prof. Birinci bu yazıda evvela genel doğrulara ve kıstaslara işaret etmekle kalmayıp somut örnekler ve isimler vererek tarihçiler arasında eski bir tartışmayı yeniden alevlendirdi.

"Yeniden" kelimesini bilerek seçtim; çünkü bundan onbeş sene kadar önce Türkiye'de, sadece seviyeli tartışma geleneğini yerleştirmek maksadıyla bir "usûl ve tenkid" dergisi yayınlanmıştı.

'POLEMİK' DERGİSİNİN HİKAYESİ

Derginin adı 'Polemik'ti. Ankara'da, 1992 yılında, Türkiye Günlüğü'nü yayınlayan Cedit AŞ'nin himaye ve desteği ile vücut bulmuştu. Ekonomik açıdan başarısızlığa uğrayarak 13. sayısıyla bir yıl içinde yayın hayatına son veren dergi, bilebildiğim kadarıyla basın dünyamızda bir ilki temsil ediyordu; yine bilebildiğim kadarıyla Polemik'ten sonra benzeri bir dergi de yayınlanmadı. Dergi'nin yayın politikasını belirleyen "manifesto"nun bazı maddeleri şöyleydi:

-Bu dergi tenkid vadisinde herhangi bir dokunulmaz ve yanılmaz otorite tanımaz. Basılı her evrak, teorik planda tenkide açık kabul edilir.

-Edeb ve seviye sınırları içinde her tenkid sahibi bu dergide kabul görecektir.

-Cevap hakkına saygı gösterilecek, ancak miktar itibariyle cevabın tenkidi aşmamasına riayet olunacaktır.

Polemik'in yayınlanmasında benim de hissem vardı; istiyorduk ki peşin düşmanlıkların körüklediği karalayıcı tenkidlerle, hatır-gönül ilişkilerinden kaynaklanan değersiz pohpohlama gayretleri arasında sıkışan tenkidçiliğimiz bir üslûba bürünsün; genç yazarlar bu tenkidleri okurken "usûl" de öğrensinler; eser verenler ise seviyeli tenkidleri sindirmeyi bilebilsinler.

Polemik'in 13 sayısını bir araya getiren kırmızı kalın cilt, kütüphanemin en değerli demirbaşlarından biri; bu satırları yazarken masamın üstünde duruyor.

ALINGANLIKLAR...

KÜSKÜNLÜKLER...

Polemik sadece iktisadi bakımdan başarısız olmadı; tenkid vadisinde de umduğumuz çığırı açamadık. Daha ikinci sayıdan itibaren, "Sen bana bunu nasıl dersin?" yollu alınganlıklar, kırgınlıklar başgösterdi. Yakın dostların arası bozuldu; bazen bir tartışma iki taraf arasında pehlivan tefrikasına dönüşen uzun atışmalara dönüştü.

Ezcümle yazık oldu. Polemik hâlâ yayınlanabiliyor olsaydı, Ali Birinci belki de az önce zikrettiğim makaleyi kaleme alma ihtiyacı hissetmeyecekti. Netice itibariyle Prof. Birinci adını yukarda zikrettiğim makalede Hale Şıvgın, Sadık Yalsızuçanlar, Yılmaz Öztuna, Neşet Çağatay, Faruk Sümer, Ahmet Akgündüz, Fuat Köprülü, Hakkı Dursun Yıldız, Hasan Eren, Midhat Sertoğlu, Cemal Kutay, Enver Behnan Şapolyo gibi isimler yanında yayıncılıkta kusurlu gördüğü bazı yayınevlerini de eleştirdi. Esasen Ali Birinci Polemik dergisinin en dikkate değer yazarlarından birisi olarak "alenen tenkid" faaliyetlerini onbeş seneden beri sürdürmektedir. Meselâ geçen sene Dîvân-İlmî Araştırmalar dergisinin 19. sayısında (2005-2) yayınladığı "Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri Meselesi" başlıklı tenkid makalesi, bu vadide kaleme alınmış en güzel eleştiri örneklerinden biridir. Bu dikkat çekici hikâyeyi size kısaca özetlemek isterim:

ABDÜLHAMİD'İN SAHTE FAKAT 'MAKUL' HATIRATI

1919 senesinde haftalık Utarit dergisinde, "Hâtırat-ı Abdülhamit Hân-ı Sânî" başlığı ile bir dizi tefrika edilmeye başlanır. Nedense yarıda bırakılan dizinin yazarı zikredilmemiş, ancak ölümüne yakın yıllarda yaşadığı Beylerbeyi Sarayı'nda kaleme aldığı bazı notların dergi tarafından ele geçirildiği bilgisi verilmekle yetinilmiştir. 1922'de bu defa dergide yayınlanan yazılar Cihan Kitaphanesi tarafından bazı alelade ilavelerle kitap şeklinde yayınlacaktır. Kitabın yeni harflerle ilk yayını, 1946'da Bursa'da İsmet Bozdağ tarafından yapılmış ancak iyi dağıtılamamıştır; bunun üzerine Sebahattin Selek 1960 yılında bu hatıraları küçük ilavelerle yeniden neşreder, ardından Osman Yüksel Serdengeçti, 1964'de kitabı, "Abdülhamid Anlatıyor" başlığıyla bir daha yayınlar. 1975'de ise İsmet Bozdağ, "Leipzig'de Kolze yayınevinde hatıratın orijinal nüshasını buldum" iddiasıyla hatıraları önce Tercüman gazetesinde, ardından Kervan yayınları arasında kitap haliyle bir kere daha bastırır.

Meselenin aslı şudur: 1919 Yılında Süleyman Nazif, devletin düştüğü feci durumun müsebbibi olarak gördüğü İttihatçılar'dan bir nevi intikam almak gayesiyle bu hatıraları kaleme alıp Utarit dergisinde yayınlamaya başlamış, ancak devrin otoriter tarihçilerinden İbnülemin Mahmud Kemal İnal Bey'in ikazı üzerine diziyi yarıda kesmiştir!

Ali Birinci, çok kısaltarak özetlediğim bu hikayeyi, delilleri ve referans bilgileri ile anlatmış bu yazısında; öyle ki, yer yer bir polisiye roman okuduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Aksiyon'un 613. sayısında Muhsin Öztürk'ün yaptığı dosyadan okuduklarımıza göre İsmet Bozdağ, konuyla ilgili olarak "resmî" bir açıklamada bulunmak istemediğini belirtmiş bulunuyor. Oysa ki en azından "gayrıresmî" bir açıklama ile durumu kendi açısından vuzuha kavuşturabilirdi.

HATA BEŞER İŞİDİR; HATAYI KABULLENMEK İNSANI KÜÇÜLTMEZ, BÜYÜTÜR

Muhafazakâr Düşünce'nin 8. sayısında, Ali Birinci'ye doğrudan veya imâ ile verilen cevaplar, Polemik dergisinde rastlamaya alışık olduğumuz türden müdafaanamelerdi; bunlar arasında en çok dikkatimi çeken Sadık Yalsızuçanlar'ın cevabı oldu. Yalsızuçanlar, bugüne kadar hiç alışık olmadığımız bir tavır sergileyerek hatasını kabulleniyor ve beni çok sevindiren bir tesbitte bulunuyor; aynen iktibas ediyorum: "Birinci Hoca'nın eleştiri ve ikazlarında da hem ilmi ahlakı hem de emeğe duyduğu saygının gereğini muhtevi bir iyiniyet ve samimiyeti görmemiz gerekiyor. Bu ikazları için kendisine darılmak değil teşekkür etmek durumundayız (...) Bu vesile ile (...) bir şekilde bu soruna ilgi duyan herkesten, 'niyetimizin halisiyeti'ni şefaatçi yaparak özür ve helallik diliyorum."

Hatanın ne olduğu, Ali Birinci'nin Yalsızuçanlar'ı ne sebeple eleştirdiği bir noktaya kadar önemli ama bu raddeden sonra yaptığı samimi açıklaması ile Sadık Yalsızuçanlar gözümde küçülmedi; tam aksine gıyabında kendisine duyduğum saygı ve sevgi arttı.

Kendisini alenen tebrik ediyorum.

ALİ BİRİNCİ'NİN MAKSADI NE?

Kendi sözleriyle yazıyı tamamlayalım. Prof. Birinci bakınız, kendisini meslektaşları arasında sevimsiz gösteren bunca gayreti niçin sarfetmektedir: "Hemen söyleyeyim, gayem ahlâka katkıda bulunmak veya tarih yayıncılığına bir kalite katmak değil. Son zamanlarda bu iş müesseseleşti, okullaştı, adeta aptal insanlar muamelesi görmeye başladık. Bir kere ben bu yazıları geçmişteki ve şimdiki kalem erbabının hakkını savunmak için yazdım. Bu yazı, yaptıklarınızı yutmuyoruz, zannettiğiniz kadar aptal değiliz demek içindir."