Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ondan "anne" yerine teyze sifatiyla bahsetmem gerekir ama tarih icinde devamliligimizi temin eden gelenek ve kultur tecrubesi, insan yoguran butun hanimlara "anne" diye hitap etmemizi emrediyor. Bu manada onlar kan yakinligimiz olmasa da gelenek bakimindan annemiz sayilirlar; Hesna Anne, bizim nesli bicimlendiren o buyuk kadinlar neslinin en dikkate deger temsilcilerinden biri idi. Gectigimiz sali sabahi, butun omru boyunca tam bir "ana" vekariyla tasidigi emaneti asil sahibine emanet ederek ait oldugu yere gitti; "Biz Allah iciniz ve sonunda O'na donup gidecegiz."

Hesna Anne her manada halamin akrani idi: Ikisi de ayni derecede ruhtan ve mesrepten nes'et eden bir hassanin cehreye guzellik uslubunda aksettigi bir soyun temsilcisi idiler. Simalarini hayalimde canlandirmaya ugrasirken onlari daima guzel gozlerine Kabe surmesi kadar yarasan ve cehrenin diger unsurlari gibi kalici bir tafsilat haline gelen gozyaslariyla hatirliyorum; onlar ne kadar cok aglarlardi. Aglamak, onlarda Naksi sulukunun zimnen davet ettigi bir davranis ve hadiseleri yorumlama edebiydi. En mesrur hallerinde bile goz pinarlarinda ha dustum ha dusecegim kararsizligiyla beklesen birkac damla gozyasi gorurdum. Yuksek sesle konusmaz, ruh hallerini aleni numayisle etrafa aksettirmez, cehrelerinde harici ve bigane nazarlarin kolay fark edemeyecegi tebessum ve gozyasini "havf ve reca" mesafesini hatirlatan bir dikkat ve ihtimamla mu'min davranisinin farikasi gibi tasirlardi. Her ikisi de yasadiklari mahallenin "hoca anne"si olarak, simdi misline tesaduf etmedigimiz bir hurmet ve alakanin merkezi olmaktan baska, ailenin, mahallenin, sehrin ve butun memleketin iffet ve izzetini narin omuzlarinda yukselten gorunmez cadir direkleri gibiydiler. Gundelik dertler, ofkeler, hicranlar, endiseler, dayanilmaz kederler ve istiraplar onlarda sabrin buyuttugu gonul dehlizlerinde kayboluverirdi; oyle fedakar, oyle mutehammil ve oyle sadik idiler; digerkamligin ve adanmisligin yuruyen timsali gibiydiler.

Hesna Anne, Sivas'in Camii Kebir'ine (Ulucami) kusucusu yuz metre mesafede bulunan ve yureginde telasesiz bir kurun-u vusta ahengini isleten duzayak ahsap bir evde yasardi. Belkemigi kireclenmesinden oturu neredeyse her daim ruku halinde yuruyerek surukledigi gundelik hayati, maddeten minicik evi ve avlusunun hudutlarinda deveran ederdi; halbuki ruh ve gonul ikliminde bildigimiz zaman kavramini delip gecen ve cihan cografyasina sigmayan bir manevi sahn genisliginin maliki idi. Bes vaktin meyanini tetavvu ibadet ile ziynetlendirir, abdestsiz yerlere basmaz, ikindi ile aksam arasinda "evrad" okur, bilhassa "gecenin ikinci yarisinda" tesbihat ile hemhal, "dersini cekerdi." Etvarinda, bu dunyada bulunmaktan butun muradin ahirete hazirlik oldugunu ihsas eden bir maye vardi. Saire idi; eski yazi ile sular seller gibi okur, hatasiz ve selis yazardi. Mahsus tabirleri ile "Efendimiz" diye remzettikleri Ihramcizade Ismail Hakki Efendi'nin vefatindan sonra imamesiz kalan "baciyan" toplulugu her firsatta mevlidde, hatimde, kirk bir Yasin'lerde ve ozel ziyaretlerde onun etrafinda toplaniyor ve kimbilir bu meclislerde ne feyizli lezzetler buluyorlardi.

Halamin vefatindan sonra onu, halamla annem arasinda, adeta onlarin en uygun terkipte birbirine karismis timsali gibi gormeye baslamistim. Kendisini her ziyaretimde mutlaka seker veya lokum ikramini ihmal etmez, hayir dualarda bulunur ve mevsim musaitse kapisinin onundeki asma cardaginin golgesine bir minder sererek dinlenmem icin israr ederdi. Dort yil once arkasinda kucuk bir bahcesi bulunan yeni evimize tasinirken en manidar hediyeyi Hesna Anne vermisti: Nohut oda, bakla sofali o sirin evin kapisinin onunde golgelik eden cardak asmasinin fidani, simdi penceremin parmakliklarina sarilip uzum verecek kadar buyudu; yesil yapraklarinda "sessiz ve hesna" bir guzelligin isiltisi...

Hesna Anne'nin "baciyan" arasindaki maruf ve sevimli lakabi "Sessiz Zarali" idi. Aralarindaki yas farkina ragmen candan arkadasi ve "ahiret bacisi" olan annem bile Hesna Anne'yi isminden ziyade bu sifatiyla bilirdi. Bilenler bilir ki sukutilik, Naksi edebinin en belirgin vasfidir. Ne var ki vefatindan sonra "sessiz" sifatinin icini galiba hic kimse onun gibi dolduramayacak; sukut, "hesna" kadinlarin "havf ve reca" arasinda titresen cehrelerine kelimelere sigmaz bir ifade derinligi verirdi.

Hesna Anne'yi sali gunu ikindiden sonra tam da "evrad" zamaninda topraga verdik. Cenaze namazini, her sehrin gorunmeyen haritasinda "nirengi" noktalarini teskil eden kucuk, sirin bir "ortmeli" mescidde, "hatun kisiye niyet" salalari ile eda ettik. Sessiz ve samimi bir toplulukla onu ait oldugu asil aleme yolcu ettik. "Her nefis olumu tadacaktir." ikazinin mealine simdi o dahi agahtir. Yattigi yer nur, mekani cennet olsun.

Hesna Anne, bu memleketi yasanabilir kilan, ona mana veren, yasadigi zamanlari guzellestiren "salihat-i nisvan"dan bir insan guzeli idi; hani su dualarinin yuzu suyu hurmetine icmeye su, yemeye ekmek bulabildigimiz guzel insanlardan biriydi. Umalim ki onun sahsinda tecelli eden guzelligin bereketi gelecek nesillerde berdevam olsun.

(*) Hesna Anne, kadim arkadasim ve dostum Besir Ayvazoglu'nun sevgili validesi idi. Bu vesile ile Hesna Anne'me rahmet, ardinda biraktiklarina sabir ve bassagligi diliyorum.