Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Fıkrayı bilenler, “Hoca bize yine bayat fıkra çakmaya kalkışıyor” diye ta'netmesinler.

Evet, fıkra bayat lakin duruma tıpatıp uyuyor ve bazı fıkralar vardır ki ibret almayanlar için kendini tekrar edip durur.

Temel'le Dursun sinemaya gitmişler. Filmde kameralar, bir at yarışı sahnesi için hipodromu gösteriyor. Az sonra yarış başlayacak. Dursun Temel'in kolunu dürtüyor,

-İddiaya var misun; ben diyrum ki aha bu doru at kazanur!

Dursun'un hoşuna gider bu iddia, ‘Ben de aha şu kıratı tutayrum' der. 100 liraya bahse tutuşurlar. Yarış başlar ve Temel'in dorusu birinci olur. Dursun da 100 lirayı verir Temel'e.

Ertesi gün Temel Dursun'u arar, “Dünkü filim varidiya, ben oni bidaa seyretmiştum, vicdanum rahat etmedi, seni onun içun aradum. Dorunun kazanacağini bileyirdum”

Dursun, “Üzülme uşağum Temel, filimi ben de seyrettimdi zati” der. Temel, “O zaman niye kırata oynadun” deyince Dursun'un cevabı,

-Sürpriz oynadim oğlim!

7 Haziran'da atlar koştu, kırat kaybetti. 1 Kasım'daki yarış aynı filmin tekrarından ibaret. Atlar koşacak ve kırat yine nal toplayacak çünkü iki matina arasında değişen bir şey yok. Kırat formsuz haylidir; hem formsuz, hem sinirli. Önüne geçeni kapıyor, ardında kalanı tepiyor. Yanında gidenlere ise en hafifinden, “Terörist, vatan haini, paralel örgütçü, şeytanın art bacağı” gibi nezih küfürlerle böğrüne böğrüne lâf kakıştırmakta...

Bu atın yarış kazanma ihtimâli yok artık. Bir süreden beri helâl arpa kesmiyor, çaptan düştü. Gözleri görmüyor, iki adım atsa dalağı şişiyor. Hatta tarafsız hukukçulara bakarsanız, şikeli koşu şaibelerine karışmaktan dolayı yarışa alınması bile mucize. Geceleri uykusu yok. Ara sıra stresten bitab düşüp bayılır gibi olduğunda içine düştüğü kâbuslarda kendini kaçak sosis, pastırma, sucuk formunda merdivenaltı marketlerinde satışa sunulurken görüp terler içinde kişneyerek uyanıyor...

Aynı ümitsizlik yandaşlarına da sirayet etmiş durumda. Sinir bozukluğundan işi bilumum muhalefete küfretmekten başlayıp evinin önünde sabıkalı korumalara gazeteci dövdürmeye kadar vardırdılar.

Ekonomi dökülüyor; işsizlik almış başını gitmiş, iş kazalarında Avrupa rekoru... Üstüne üstlük, ‘ahalinin aklını karıştırır, yine oylarını desteleriz' hesabıyla giriştikleri barış masasını devirme planı ters tepmiş. Vaktiyle müsteşar seviyelerinde ağırlayıp izzetledikleri PKK, ‘fıtrat'ının icabını yerine getirerek evlere şehit cenazeleri gönderiyor ama şehit yakınları eskisi gibi tevekkülle karşılamıyor şehit haberlerini; yürek yangınıyla ağzına geleni söylüyor. En hafifinden “Üç ay önce ortalık sütlimandı, seçimden sonra ne oldu ki ortalık kan deryasına döndü?” diye söyleniyorlar.

Dış siyaset başka sinema. Obama'ya Putin Esed'li geçiş dönemi hakkında el sıkıştıktan sonra Lazkiye'den kalkan Rus uçakları Suriye silahlı muhalefetine ait hedefleri vurmaya başlayınca bizimkilerin teyemmümü bozuldu. İşte ilk defa bir reisicumhur Meclis'te alışıldık yasama yılının açılış konuşması yaparken muhalefet vekilleriyle ağız dalaşına girdi. En yüksek seviyede bile kontrol manivelaları lâçka olmuş durumda. Delik büyük, yama tutmuyor.

Ve yine seçime gidiyoruz; 7 Haziran sonuçlarını beğenmeyip, kamuoyunu istikşâfî dümenlerle uyutan iktidar, şimdi daha ağır şartlar altında oylarını artırabileceği ümidi peşinde koşturup Dursun gibi sürpriz arıyor!

Diyoruz ki, “Yahu biz bu filmi seyrettik. Doru kazanıyor, kırat kaybediyor.” Onlar, “Belli olmaz, hiçbir yarış koşulmadan kazanılmaz” havalarında, kaybetmişlere (loser) mahkum bir hipodrom felsefesi paralıyorlar.

Yazık ettiler güzelim kısrağa; vaktiyle iyi attı!