Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hangi rejimin kendini surdurebilmek icin dusmana ihtiyaci vardir?" sualinin tek makul cevabi var gibi gorunuyor: Kendi degerlerinden ve dayanaklarindan emin olmayan rejimler, idare tarzlarini mesrulastirmak icin dusmana ihtiyac duyarlar; "dis dusman" varsa ne ala, onun da kafi gelmedigi yerde dikkat projektorleri "iceri"ye cevrilir. Eskiden "Iciyorsam sebebi var" diye bir arabesk sarki vardi; dusmansiz "var" olamayan rejimlerin idare uslubu da arabesklesmekten kurtulamiyor. Aba altindan veya asikarane degnek gosterenlerin de makullestirmeye calistiklari bir korunma icgudusu olmali. Korunmak tabii bir ihtiyac, uzvi bir refleks. Hicbir rejim, kendi varligina yonelen tehditlere karsi duyarsiz kalamaz; kabul ama, ya ortada ciddiye alinacak buyuklukte bir tehdit mevcut degilse, caydirma kastiyla millete sopa gostermenin sebebi nedir?

Dusmansiz rahat edemeyenleri teskin edecek derecede "dis dusman"imiz var zaten. Etrafi dusmanlarla cevrili bir yarimadada yasamamiz, elli seneden beri ihtimamla besleyip buyuttugumuz bir paranoya; siyasetsizligin azmanlastirdigi bir vehim. Su uyurken dusmanin uyumadigi dogru; lakin bizim "komsu dusmanlar"imiz, gerek tek basina, gerek muhtemel bir koalisyon halinde Turkiye'nin pazu gucuyle mukayesesi abes cinsten bir guce sahipler. Bu gercegi bizden iyi kavramak zorunda olduklari icin, bizim "siyasetsizlik" zaafimizi onlar kendileri icin "dogru siyaset"le telafi etmeye calisiyorlar. Bir tulumbaci ruhuyla Yunanistan'in hariciye postunda oturan Pangalos'un son beyani ile bu strateji iyice gun isigina cikti: Siyasetsizlige karsi "siyaset"; demokratik vasiflarini kaybettigi icin Turkiye'nin NATO'dan ihracini isteyen Pangalos, iki ulke arasindaki asabiyet satrancinda -Yunanistan acisindan- yapabilecegi en iyi hamleyi yapti ve bizi yeniden siyasetsizligi uretmeye zorladi.

Dogru, siyasetin onu acik; ama siyasetsizligin omru mahdut. Devletin, sokaktaki insandan baslayarak, memuruna, ogrencisine, iscisine, yazar-cizerine, koylusune bir turlu guven duyamamasi, Turkiye'de surdurulegelen idare tarzini buhranla yuz yuze getirdi; ayni hatanin devami idareyi oksijensiz birakabilir. Adli yarginin tabii ahengi icinde cozumlenebilecek siradan curumleri adese altina koyarak, "buyuk tehdit" muamelesine tabi tutmak, tek kelime ile rejimin kendi degerlerinden emin olmamasindan kaynaklaniyor. Sumen altinda tatbikat sirasini bekleyen nice burokratik maslahat, mana itibariyle "ic dusman"in hareketsiz hale getirilmesini ongoruyor. Ic dusmanin tarifi muglak; halk tabiri ile "yersen yogurt, icersen ayran" cinsinden ancak despot rejimlere yarasir uslupta bir muglaklikla karsi karsiyayiz. Halbuki, hukukun temel kabullerinden biri, sucun onceden tarif edilmesini ve ona verilecek cezanin da belirlenmesini ongoruyor: "Kanunsuz suc ve ceza olmaz." prensibi, hukuk devletinin "olmazsa olmaz" sartlarindan biri. Ne var ki yorumu "keyfe keder" birakilan "irtica" kavrami, ani bir pozisyon degisikligi ile bugunun itham sahiplerini yarin magdur edebilecek kadar silik ve cinsiyetsiz. Turkiye'de suphesiz murteci de var; ama bu kadar ici bosaltilmis bir tarifle yola cikinca, az sayidaki murteci guruhu, sanki buyuk bir toplum destegine sahipmis gibi sasirtici bir avantaja bedavadan konuveriyor.

Butun hantalligina, nakisesine ve suiistimaline ragmen millet hala rejimle kavgali degil; milletin rejime muhalif tavir takinmamasinin sebeplerini dusunmek soyle dursun, bu tavrin kiymetini bile anlamaktan mahrum bir ekip tarafindan idare ediliyoruz. Gelecegin tarihcileri, bugunleri soyle tasvir edecekler galiba: "Turk halki, cagdasligin bir nimeti olan demokrasiye gonulden taraftardi ve mevcut rejimin ustune saglikli bir demokratik yapi insa edilmemesi icin hicbir mahzur gormuyordu. Buna mukabil yonetici elit (!), Turk halkinin bu kadar nimetle ziynetlenmis bir sofrada sindirim cihazini ifsad edeceginden endise ediyordu ve..."

Gerisini tarih tamamlar; cunku tarih yazmak, despotik yonerge yazmaya benzemez!..