Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

6 ay kadar önce sezaryen konusu tartışma gündemine girdiğinde de böyle olmuştu, Çamlıca’ya cami meselesinde de… Şimdi idamı tartışıyoruz. Daha doğrusu Başbakan, sahip olduğu yürütme gücünün imkânlarını ve şahsî karizmasını kullanarak göz göre göre gündem değiştirme operasyonları yapıyor.

İdam gibi sevimsiz bir konu başlığının gündelik siyasette telaffuzunda hikmet ve mârifet yoktur. Sözü uzatmakta mânâ görmüyorum; böyle muhataralı politik araçlara ihtiyacımız bulunmuyor.

Türkiye’nin önemli meseleleri var; doğru yönetildiği takdirde kendi irâdesiyle problem çözebilecek gücü de... Bu cümlenin içinde geçen “Türkiye” kavramını netleştirmek ve temiz bir muhtevaya kavuşturmak için atılması gereken en âcil ve kritik adım, yeni bir anayasadır. “Yeni bir anayasa olsun ama nasıl olursa olsun” değil, durgun ve temiz bir su gibi, anayasa penceresinden bakınca devletin bütün iç organlarını ve derinliklerini görebileceğimiz türden bir kamu cihazı için yeni bir anayasa taleb ediyoruz. Yeni anayasa yönetim cihazını âdilleştirmeli, demokratikleştirmeli ve görünür hale getirmeli. Her vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti’ne “İşte benim devletim; her hâl ü kârda sırtımı dayayabileceğim, güvenebileceğim, âdil ve hakça bir yönetim cihazı” sahiplenmesiyle bakabilmeli.

Bu gibi ümitlerle yeni anayasayı beklerken, referandum günlerinden beri, kamu idaresinde temiz bir başlangıç için hasretini çektiğimiz anayasa çalışmalarının, mâhiyeti tam belirlenmemiş bir başkanlık modeli için riske sokulduğunu görüyoruz.

Başkanlık sistemi kendi başına tamamen kötü veya hikmetinden sual olunmayacak kadar mükemmel bir uygulama değil. Bizim bu safhada çok daha güçlendirilmiş bir yönetim mekanizmasından çok, herkes için güvenilir ve sıcak bir kamu yönetimine ihtiyacımız var. Başkanlık tartışmalarına dikkat ediniz; sistemi anlamlı kılabilecek daha demokratik hamlelerden söz edilmiyor; siyasi partiler ve seçim kanunlarında, mahalli idarelerde yapılacak iyileştirmelerden, merkezî otoritenin dağıtılmasından bahis yok. Milletvekillerine, liderlerine minnet duymadan seçilebilecekleri bir düzenleme de görünmüyor ufukta.

Dürüst konuşmak gerekirse, Başkanlığı tartışmak için en elverişsiz dönemin içinde bulunduğumuz kanaatindeyim. Unutulmamalı, Başkanlık tutkunlarının beğenmediği Parlamenter sistem, 27 Nisan krizini, parlamentonun demokratik işleyişi ile aşmayı başarmıştı.

Yanılmış olmayı dileyerek ifade edebilirim ki, biraz da fazlaca iyi niyetle beklediğimiz yeni anayasa, bu parlamentodan çıkacak gibi görünmüyor; içine başkanlık sistemi giydirilmiş anayasa taslağını bütünüyle reddetmek için muhalefetin elinde artık hayli mâkul gerekçeler veriliyor.

12 Haziran 2011 seçimlerinin sonucunu, iktidar partisinin pek de doğru okumadığını düşünüyorum artık. “Ustalık dönemi” vaadini herkes gibi ben de, daha az enerji sarf edip daha kolay çözüm üreterek kriz yönetmek şeklinde yorumlamıştım; seçim başarısının verdiği yüksek özgüvenle daha kolay “iş” çevrilebilmeliydi; halkın verdiği yüksek kredi ile ülkenin demokratikleşmesi için gerekli altyapı hazırlanmalıydı.

Hükümet bu beklentileri karşılayamadı; bunun yerine giderek yoğunlaşan bir hayal kırıklığı belirdi.

Başbakan’ı, “Verdiğim her kararda hikmet, attığım her adımda isâbet vardır” inancına sürükleyen başlıca iki âmil var: İlki, demokratik idealler ve toplumun ortak değerleri paralelinde hükümetin iki dönem boyunca gösterdiği başarılı gayretlerin minnet duygusudur, ikincisi ise araştırma şirketlerinin yaptığı kamuoyu araştırmalarının sonuçları.

Siyâset ortamı, her iki âmile de lüzumundan fazla güvenilmemesi gerektiğini gösteren örneklerle dolu. 18. asır divan şairlerinden Örfî’nin,

“Rüzgârın böyle eyyâmından olma Örfî şâd / Keştî-i mihnet-zeden bahr-i serâb üstündedir” beytinde hatırlatılan insanlık durumu tam da buna benzemektedir: “İşlerin hep iyiye gidişi, seni anlamsız bir iyimserliğe sevketmemeli; unutma ki aslında tutunduğunu zannettiğin gemi, bir serap deryasında yol almaktadır!”

Hükümet ve özellikle Başbakan kendilerine yöneltilen her eleştiriyi düşmanlık eseri saymamalı; belki içlerinde kaale alınması gereken ciddi ikazlar da vardır!