Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Bu kadar uzun yarıyıl tatili olur mu çekirge; on gün izin verdik, bir ay görünmedin; cezan arttı bilesin!

-Ne söyleseniz haklısınız hocam, fakat makul gerekçelerim vardı; evin damı aktı, elektrikler kesildi, yollar kapandı, vesaire, vesaire...

-Demek öyle; o halde bir ay süreyle okulun bütün çamaşırları yıkayacak, çöpleri dökecek, patatesleri ayıklayacaksın vesaire, vesaire...

-Başüstüne efendim, zevkle yaparım verdiğiniz görevleri.

-Aferin, şimdi söyle bakayım bu andıç-mandıç meseleleri nedir? Silahlı kuvvetler, gazetecileri yeniden askere alacakmış diyorlar, doğru mu?

-Çok şakacısınız hocam; keşke askere alsalar. Bence daha vahim bir şey yapıyorlar ve kendilerini neredeyse bile-isteye taraf haline getirip belli başlı yayın organları, gazeteciler ve yazarlar hakkında dosya tutuyorlar; iyi çocuktur, yaramazdır diye not veriyorlar.

-Ne yani, bu kadarına hakları yok mu?

-Benim de şaşırdığım nokta bu zaten üstadım. Anayasa'da kapı gibi bir 10. madde var; maddenin 4. bendinde diyor ki: "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

-Ne demek şimdi bu kafam karıştı?

-İki bakımdan bu ilke örseleniyor hocam: Bir, bütün gazete ve gazetecileri değil, daha önce akredite olan ve olmayan ayrımına göre sadece akredite olanları değerlendiriyorlar. İki, akredite olanları ise iyi ve kötü çocuklar diye tasnife tabi tutuyorlar.

-Bu madde orduyu bağlar mı çekirge?

-Bağlar elbette; ordu anayasal bir kurum; 117. madde, ordunun yerini belirliyor; yürütme erkinin içinde Başbakanlığa bağlıdır ordu.

-Anladım ama Başbakan da uçağına bazı gazetecileri almıyor diye duymuştum bir aralar?

-İki yanlış bir doğru etmez hocam; hükümetin yaptığı da yanlış elbette ama arada önemli bir fark var: Ordu, sevmediği gazete ve yazarları muhatap kabul etmeyerek resmi bilgilendirme kanallarının dışında tutuyor. Hükümetin yaptığı farklı; Başbakanlık faaliyetlerinin izlenmesi, kanunun öngördüğü şartları taşıyan bütün habercilere açık; sadece Başbakan uzun gezilerde uçağına bazı gazetecileri davet etmiyor.

-Bu da şık bir şey değil ama çekirge; ne dersin?

-Haklısınız hocam, az önce belirtmiştim; iki yanlış bir doğru etmiyor; Başbakan'ın uçak davetlerinde daha eşitlikçi davranması gerekir bence.

-Benim zihnimi bulandıran aslında gazetecilerin meseleye yaklaşımı oldu. Neredeyse on yıldır süren akreditasyon uygulamasına şöyle cepheden karşı çıkana rastlamadım pek; şimdi niçin vâveylâya düştüler dersin?

-Hocam ferâsetinize yetişmek mümkün olmuyor; bu konuları benden iyi takib etmişsiniz bakıyorum. Kendini akredite zanneden bazı gazeteciler, kötü çocuk olduklarını öğrenince canları sıkıldı elbette. Söz konusu dosya basına sızdırılmasaydı, onlar açısından değişen bir şey olmayacaktı.

-Sahi bu sızdırma hadisesine nasıl bakıyorsun; bazıları da bu belge sahtedir iddiasında bulunmaya başladılar?

-Onu bilemem hocam ama beni en çok şaşırtan, Ordu'nun olaydan sonra soruşturma açıldığını belirten açıklaması oldu. Ben önce, "böyle bir şey yok; ordu hakkında asılsız ve yakışıksız haber yapanları soruşturuyoruz" şeklinde anladım; meğer, "bu dosyayı kim sızdırdı" diye soruşturmaya başlamışlar. Yani sızdırılan belge sahte bile olsa neticede gazeteci milletini dosyaladıklarını zımnen kabullenmiş oldular.

-Çok üzücü bir şey bu çekirge!

-Asıl üzücü olan ordunun böyle sudan dosyalarla kendisini tartışma mevzuu yapması hocam. Türk ordusu, bir zümrenin değil milletin ordusudur; bayrak gibi, Cumhurbaşkanı gibi, İstiklâl Marşı gibi bir şeydir. Keşke bu olumsuzluklar hiç yaşanmasaydı!