Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Simon Newcomb, 1903'te, içinde insan taşıyan bir nesnenin uçamayacağını ileri sürdükten sadece 6 yıl sonra Wright Kardeşler, böyle bir şeyi uçurmayı başarmışlardı.

Newcomb bir şarlatan değildi; Benford Kanunu nâmıyla hâlâ işe yarayan istatistik analizinin fikir babasıdır; matematikçi ve astronom. 1903'te insanlı bir makinenin niçin uçamayacağını izah eden matematik izah, o günlerin yaygın ve kabul görmüş ilmî paradigmasını yansıtır; 1909'da ilk uçağın havalanması ise aynı paradigmayı bir üst seviyeye çıkararak kökten değiştirmişti.

İlk insanlı makinenin havalanmasıyla Vecihi Bey'in, "Biz de tayyare yaparız arkadaş" diye yekinerek 1930'da ilk Türk sivil (ve askerî) uçağını inşâ etmesi arasında sadece 21 sene vardır. Kadıköy'de bir kereste dükkânını kiralayan Vecihi Bey "Tayyare"yi hem yapmış, hem de uçurmuştu. Vecihi K-XIV adını verdiği uçakla Ankara'ya bile uçtuktan sonra, uçabilirlik sertifikası almak için başvurduğu İktisat Vekâleti'nden, "Tayyarenin teknik evsafını tesbit edecek eleman bulunamadığı" gerekçesiyle red cevabı alan Vecihi Bey'in daha sonra bir havacılık mektebi açtığı, yurt çapında tanıtım uçuşları yaptığı, hatta 1954'te Hürkuş Havayolları'nı kurduğunu hayretler içinde öğreniyoruz.

Vecihi Bey 1933 yılında, devrin en zengin ve muktedir işadamlarından demiryolu müteahhidi Nuri Demirağ'dan aldığı 5 bin liralık sipariş üzerine "Nuri Bey" adı verilen bir uçak da yapmıştı; iki efsanevi havacımızın adı bu küçük ayrıntıda kesişiyor; artık milli uçak heyecanı Nuri Demirağ'a sirayet etmiştir. 1936'da Beşiktaş İskelesi'ndeki atölyede çalışmalara başlayan Nuri Bey'in hikâyesi uzun, tafsilatlı ve dramatiktir: Türk Hava Kurumu'nun sipariş ettiği uçak test uçuşunda düşünce dram başlıyor. THK siparişi iptal ediyor vs; ayrıntılar için, F. Dervişoğlu'nun "Türkiye'nin Havacılık Efsanesi" isimli kitabına göz atabilirsiniz.

Geçen hafta, yani Hürkuş'tan 82, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası'nın ürettiği uçaklardan takriben üç çeyrek asır sonra bu kırık ve hüzünlü hikâye, yeni bir filizle yeniden tazelendi. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, Hürkuş adıyla yerli bir temel eğitim uçağı imâl etti. Hayırlı, bereketli, verimli olsun; hem sevindim, hem bir tuhaf oldum. Her teknolojik icadın yerlisini üretmek gibi sâfiyâne bir saplantı içinde değilim fakat uçak yapmak konusunda vaktiyle atılmış ciddi ve heyecanlı adımların kadr ü kıymetini değerlendirememiş olmaklığımız insanı üzüyor. Düşünün ki Nuri Demirağ'ın adını bir hava limanına vermeyi akl edeli henüz birkaç sene olmuş; Vecihi Hürkuş adını taşıyacak havaalanı için birkaç yıl daha bekleyeceğiz.

Başbakan'ın havacı ceketiyle uçağın kokpitinde verdiği poza dikkat kesildi gazetelerimiz; hâlbuki Türk havacılığının geçmişini ve daha önemlisi cemaziyelevvelini bu vesile ile sorgulamalıydılar. Vaktiyle kararlı ve akıllı olabilseydik belki bir Boeing, Douglas, Cessna ayarında dünya piyasalarında at koşturan bir firmamız yine olmayacaktı ama eğitim, ilaçlama, keşif, küçük çaplı sivil ulaşım modeli uçaklar üreten bir sanayi altyapımız çoktan mevcut bulunacaktı.

Meselenin daha önemli bir boyutu ise endüstriyel ve iktisadi vechesinden ziyade psikolojik; sıradan bir vatandaşın uçakla yolculuk yapabilmesi, on yıl öncesine göre statü işareti sayılacak derecede istisnâi idi; bugün alelâde ve sıradan bir hadisedir. Son beş yılda önemli bir psikolojik eşiği aştık; şimdi havayolu şirketi beğenmez durumdayız. Çift şeritli yollar gibi uçakla seyahat edebilmek de, sade insanların imkân listesine girdi. Bu noktada Tusaş'ın hamlesini çok gecikmiş ama iyi bir başlangıç saymalıyız. Türkiye'de göz göre göre kaybedilmiş ve israf edilmiş yılların hesabını soracak bir mekanizmanız yok ne yazık ki!

İlk Türk milli makineli tüfeği, ilk Türk yerli otomobili, ilk yerli uçak gibi kavramların aslında "İlk Türk çatal-kaşık takımı"ndan farkı yok. Çoktan beri imkânımız dâhilinde olan şeylere dokunabilmek yine de güzel duygu ama...