Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Vaktiyle din-iman mevzularında en kaygısız olanlar bile kameralara baka baka “Biz buraya cami-mami istemiyoruz” demezler, namazla-niyazla araları pek sıcak olmasa da dini meselelerde incitici sözler sarfetmemeye itinâ ederlerdi.

Göztepe parkına cami yapma projesine karşı çıkan bir semt sâkininin sözlerine dikkat ediniz: “Bu ülkenin camiye ihtiyacı yok, bu ülkenin yeşil alana ihtiyacı var, yeşil alanlar olunca sağlıklı oluruz, sağlıklı olunca da ibadet yaparız; önce yeşil alan!”

Basınımızın mânidar kesimlerinde homurtu tadında bir efsâne gezdiriliyor; buna göre, dünyada nüfus başına en çok cami düşen ülke Türkiye imiş. Bu tezi kuvvetlendiren en büyük delil olarak Büyükada’da mevcut dört caminin üstüne Başbakan’ın direktifiyle beşincisinin yapılması tartışılmaya başlandı. AK Parti ilçe başkanı, cuma günleri izdiham oluyor, cemaat sokakta namaz kılıyor; özellikle Arap turistlere karşı mahcub oluyoruz görüşünü seslendirirken Adalar belediye başkanı, mevcutlar yetiyor da artıyor bile, beşinciye gerek yok; ayrıca bizim Araplar için cami yapma görevimiz bulunmuyor iddiasında. Böyle şeyleri tartışma konusu haline getirmek doğru değil; insanların ar damarını çatlatmak bahasına talep ve ihtiyaç olmayan yerlere cami dikme inadı “Din”e zarar veriyor. Bir mahalde ibadethane ihtiyacı olup olmadığı esrarengiz bir mesele değildir; bellidir: Anket yaparsınız iş biter. Göztepe parkı için sokağa dökülüp Bağdat caddesinde trafiği kesmeye kalkışan 200 kişilik protestocu topluluğun içinde ilkokul çocukları bile var; ebeveynlerinin elinden tutmuş, “Oyun alanlarımızı istiyoruz; oyun alanlarımızı yoketmesinler” diye bilmiş bilmiş mesaj veriyorlar. Bir yere cami yapılması ille de oyun alanlarının eksilmesi anlamına mı gelir? Zâhir, öyle bir ayrıntı olmalı ki, Büyükşehir’den yapılan açıklamada, “Gerginliğe gerek yok, camiyi nereye istiyorlarsa oraya yaparız” diyerek aslında “İleri” bir adım atıldı. Meğer bu meselenin evveliyatı varmış, tartışma tâ Danıştay’a kadar götürülmüş vesaire. Ne gerek var işi mahkemelere, Danıştaylara kadar sürüklemeye? İstenilmeyen yere cami inadının, başta Müslümanlar olmak üzere kimseye faydası yok ki. Bu kabil kıytırıktan vesilelerle dine karşı lâkayd tavırlı insanları militan haline getirmiş oluyorsunuz neticeten. “Önce yeşil alan, sonra sağlık, ardından ibadet” diye kendince pek mantıklı bir tekâmül çizgisi belirleyen Göztepeli’nin sıkıntısını iyi anlamak, âgâh olmak lâzım. Bugün kendilerini kestirmeden Ulusalcı diye ifade eden bu insanların her neviden temel hakları, aslında hiç de öyle gerekmemesine rağmen Muhafazakâr-Müslümanların üzerine zimmetlidir. Laikçilik, tâ Osmanlı Türkiyesi’nde kökleri olan ve zaman içinde genişleyen bir zümrenin kendini ifade ediş biçimidir. Din deseniz değil, felsefe deseniz o da değil, hatta bir dünya görüşü demek için bile çok iyimser olmak lazım ama ne olursa olsun varlar işte; buradalar. Kimisi komşumuz, kimisi hısmımız akrabamız veya tanıdığımız; şahsen tanışıklık da şart değil ayrıca. Muhafazakâr dindarlar kadar bu ülkede temel haklar konusunda kimsenin lütfuna ihtiyaç duymadan yaşamaya, tâciz edilmemeye, ürkütülmemeye -ve çok önemlidir- hepimiz kadar saçmalamaya onların da hakkı var.

Müslümanların vaktiyle horlanmış, itilip kakılmış olmasının acısını olmadık yere zoraki camiler dikerek çıkarmaktan, bu yolla dindar seçmene işmar çakarak, “Açtık hezar-bütgedeyi de mescid eyleyip nâkus yerlerinde okutturduk netekim ezanları” demeye getirmekten vazgeçilsin lütfen; mübalağadan vazgeçilsin. Müminlerin mescidlerini gündelik siyasetin çok daha yükseğinde bir yere koyalım; inad mescidleri dikmeyelim. Bir mescid ki temelinde ihlâs yok ise veyl o bânisinin haline.