Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir zamanlar, merkez sağ partilerden birinin genel başkan adaylığı için ismi geçen, dış politika uzmanı bir siyaset adamımız hakkında şöyle bir anekdot anlatılırdı. Memleketindeki seçim konuşmalarından birini izleyen bir hemşehrisi demiş ki,

-Helâl olsun şu Amerikalıya, ne güzel Türkçe konuşuyor!

Bu anekdotun hatırlanma sebebi, bir Türk’ün, ana dilini geri planda unutturacak derecede iyi İngilizce konuşabilmesinden ibaret değildi; bir yabancının Türkçe konuşabilme ihtimâli hepimizin gururunu okşamıştı. O günün hâkim telakkisine göre Türkler, başka bir lisanı konuşabildiklerinde nitelik kazanabilen bir topluluktu; ilkokulda öğretmenlerimizin, “Daha bir toplu iğne bile yapamıyoruz; fındık, kuru üzüm ve pamuktan başka ihraç ürünümüz yok” diye kahırlandıkları ve tabii özgüvenimizi yerle bir ettikleri zamanlardaydık.

Her yılın bu mevsiminde artık bir Türkiye klasiği vasfını kazanan Türkçe Olimpiyatlarını ve bu şöleni dünyanın her köşesinden gelerek renklendiren pırıl pırıl gençleri izledikçe, âdeta dilimizin zenginliklerini ve derinliğini yeniden keşfeder gibi oluyoruz, gururumuz okşanıyor. Hayır, “Öyle bir gün gelecek ki, günün birinde herkes Türkçe konuşacak” tarzında bir böbürlenme içinde değiliz elbette; bilakis bizim neş’emiz, reva gördüğümüz onca kötü muameleden sonra Türkçenin az konuşulan, rağbeti kalmamış bir etnik lisan durumuna düşmemiş olmasıdır; çünkü hepimiz biliyoruz ki bütün dünyada kendine Türk diyenlerin anavatanı evvela Türkçedir.

Türkçe Olimpiyatları, hepimizin özgüvenini yükseltiyor, iyimserliğimizi artırıyor; daha iyisini yapabileceğimizi hatırlatıyor. Artık dünya piyasalarında benzeri ile rekabete giren sanayi ürünleri üretebildiğimizi biliyoruz. Çocuklarımızın en azından mühimce bir kısmı yabancı ülkelerde yüksek öğrenim görerek dünya görgüsü kazanıyor; Türkiye’nin her bucağından pek çok iş adamımız, sermayesi ve ufku oranında dış dünya ile ticaret yapma yollarını arıyor ve en az bunlar kadar değerli olmak üzere bizim çocuklarımız, dünyanın hemen her yerinde kaliteli eğitim hizmetleri verebilecek duruma geldi. Büyük dedelerimiz, günün birinde eğitim dalında bu kadar başarılı torunları olacağını bilselerdi inanamazlardı; belirtmeye gerek yok, rekabete açık, saygı, ilgi ve iltifat gören bir eğitim sürecinden bahsediyoruz...

Biz yapıyoruz, bizim çocuklarımız yapıyor; sadece hizmet verdikleri okullardaki öğrencilere Türkçe öğretmekle kalmıyorlar; eğitim planlıyor, materyal hazırlıyor, öğretici kadrosu yetiştiriyor, üstelik yaptıkları işe mukabil saygı ve rağbet görüyorlar.

Günün birinde herkes elbette Türkçe konuşmayacak, ama dünyanın her yerinde Türkçe bilen, Türk kültürünü, Türkleri, Türkiye’yi tanıyan insanlar olacak; daha şimdiden yüzlerce yeğenimiz, evladımız, torunumuz var çok uzaklarda ve onlar aldıkları eğitimle ülkelerinde belirli yerlere gelecek, daha önemli ilişkiler, dostluk bağlantıları, muhabbet alâkaları ile fahri elçilerimiz olacaklar.

Şimdiki kuşağın zor anlayabileceği bir şeydir bu: Elli sene önce, “Okuma-yazma bilmeyen kalmasın” derdiyle seferberlik başlatanların, kalkınmak için kız çocuklarının da mutlaka okuması gerektiğini ileri sürenlerin ilginç bir varsayımı vardı; onlara göre dinine bağlı, muhafazakâr insanlar evlatlarını, “dinimiz elden gidecek” endişesiyle okula göndermezlerdi; hele kız çocuklarını hiç! Bugün aynı topluluğun torunu durumundaki kuşaklar olup-biteni anlamakta zorlanıyorlar çünkü eğitime karşı menfi tavır takındığını sandıkları insanların torunları, yüksek kalitede eğitimciler oldular; bilime, kitaba, okula, uzmanlığa değer veriyorlar. Üstelik -buna hâlâ inanabilmiş sayılmazlar!- kız çocuklarını bile okula gönderiyorlar ama kız çocuklarımızın on beş senedir neler çektiğini görüyorsunuz okul kapılarında...

Vaktiyle, genç dimağlarımızda “Turan” hayalleri kurarken, hayalhânemiz bu kadar cüretkâr olamıyordu; şimdi hayâl gerçeği aştı. Sadece “Turan”a değil, Hind’e, Çin’e, Maçin’e icab ederse tâ Kaf dağının arkasına okul açmaya hazır müteşebbislerimiz, o okullarda varını fedâ ederek talebe yetiştirecek eğitim kadrolarımız var.

Her şeyden önemlisi anlatacak bir şeylerimiz var: Sâkin, tane tane; iyiye, doğruya, barışa, komşuluğa, yardımlaşmaya, güleryüze ve muhabbete dair çok şeyimiz var anlatacak.

Size Türkçe türküler okuyup halaylar çeken sevimli gençleri alkışlayın elbette, onların hemen bir adım gerisinde duran öğretmen evlatlarınıza alkış gerekmez; “Allah işini rast getirsin; Allah hayra me’mur etsin, Allah yâr ve yardımcınız olsun” diye muhlisâne dua etseniz yetecektir.