Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Cumartesi sabah gazeteyi aldım elime; manşet üstünde, altın harflerle, “Ağaoğlu’nun hayali gerçek oldu” diye bir başlık. Ayrıntı adresi orta sayfa.

Orta sayfayı açıyorum: Yine altından kocaman harflerle “İşte bu!” yazıyor. “Aa” diyorum, “Hayâli bu muymuş?” İrili ufaklı on civarında devâsâ blok. Vakit gurup saatleri, arkaplanda tatlı bir gece mavisi ve mahallenin bütün ışıkları yanıyor. Ayrıntılara girmiyorum, görmüş olmalısınız.

Benzeri onlarca proje, ya kâğıt üstünde veya inşaat haliyle müşteri bekliyor; yeni bir hayat tarzının yeni meskenleri geliyor böylece. Gazetelerin hafta sonu ekleri bu gibi projelerin reklamlarıyla yıkılıyor âdeta. Mesele kısaca şudur: Ağaoğlu’nun veya aynı kulvarda koşan diğer inşaat yatırımcılarının hayâli, benim için bir kâbustur. Yazmazsam dilim şişer, kendimi daha da kötü hissederim.

Biliyorum, böyle “mega” hayâller yerde kalmaz, eninde sonunda tahakkuk eder; alan da satan da râzıdır neticede. Emlâk müşterisi olup da iyi mimarlık önşartı arayan bir alıcı profili yok bizde. Kaçan trenin son vagonu gibi mesken alıyor, sadece fiyatıyla şahsi bütçemizin imkânlarını karşılaştırıyor ve ileride kazanabileceği rant değerini hesaba katmakla yetiniyoruz. İyi mimarlık talebi Türkiye için hâlâ lüks. Keçeyi sudan kaldırıp yeni ev alabilecek duruma gelenlerin nasıl bir beklenti içinde olduklarını, iri residence reklâmlarında janjanlanan hayat ve mesken tarzından anlayabiliyoruz. Rahmetli Sabri Esat Siyavuşgil miydi, Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac’ındaki ünlü “Non, merci!”yi “İstemem, eksik olsun!” gibi muhteşem bir Türkçe mütekabiliyetiyle tercüme eden?

O işte: İstemem, eksik olsun!

Ne var ki böylesine pırıltılı hayâlleri paylaşmak isteyen çok alıcı var. “Öyleyse niçin eleştiriyorsun?” diye sorabilirsiniz, “Ben böyle şeylere vaktiyle karşı çıkmıştım” diyebilmek için elbette. “Böyle şeyler”e lâfla, kelimelerle karşı çıkmanın pratikte bir mânâsı yok. İnşaat sektörü, Türk ekonomisinin gülü, lokomotifi, göz bebeği; bu sektör kendi doğrularıyla ilerlerken istihdamı, üretimi, bağlı iş kollarını da omuzlayıp götürüyor. Uzaktan bakınca çayıra gömülmüş motorlu testere dişlerini hatırlatan bu yapılaşmalar neticede alıcılardan hüsnükabul görünce bizim gibilere sadece estetik bıdıbıdılar (homurdanma diyelim) yapmak düşüyor; benim bıdıbıdılarımın estetik kıymeti, “böyle şeyler”in ürettiği maddî katma-değerle kıyaslanmaz bile.

Ne yapmakta idüğümü biliyor, yine de muhalefet ediyorum. Yatırımcı olsam, âşık olduğum şehre bu muameleyi revâ görmem; siyasi karar merciî olsam desteklemem. “Ne diyon kardeşim, nedir itirazın?”a cevabım birkaç kelimedir: İnsânî mesafelerin mutlaka gözetilmesi, geleneğe saygı (tapınma değil), tabiata ve çevreye hürmet, sadelik, (düşük değil) az maliyetli, toplum değerlerini gözeten, abartısız, mütenâsip, fonksiyonel, yatay ve huzur verici...

“Oo, bu liste çok uzun; bu kadar güzellik nasıl bir araya gelecek?” diye dalga geçebilirsiniz; size gözlerinizi yummanızı ve yukarıdaki kelimeleri bir araya getirerek hayâl etmenizi teklif ediyorum. O kadar imkânsız değil, hiç imkânsız değil, sadece ufuk meselesi.

Hükümet TOKİ aracılığı ile mesken ihtiyacının nasıl karşılanabileceği yolunda kendi hayâlini gerçekleştirdi; Ağaoğlu da kendi hayâlini açıkladı. Bugünlerde şehirlerde yeni bir yıkım ve yapım faaliyeti daha göze çarpıyor. Kod adı K.D. Anladınız siz onu, açılımını bir daha ağzıma almam! Siyasi ve sosyal riski çok yüksek bir adım bu. Hükümeti bu cesaretinden ötürü kutluyorum ve aynı zamanda K.D. projeleriyle şehirlerin nasıl bir şekil alacağı hususundaki ufkundan endişe duyuyorum. Şimdilik işin yıkım faslındayız; inşâ safhasında ne düşünüldüğünü henüz bilmiyorum. Meskeni K.D. projesiyle yıkılıp yeniden yapılacak vatandaş, kaybedebileceği rant hakkında gergin görünüyor ve K.D. ile rant, yeniden bir havuza aktarılarak yeniden paylaştırılacak. Belediyelere ve siyasi otoriteye âdil rant paylaşımı konusunda güvenebilir miyiz? Geçmişteki örnekler, “I-ıh, gözünü bile kırpma sakın” diyor, “Rantı âdil bölüştürmek, bizdeki iktidar geleneklerine terstir” diyor, “Şehirlerin hâline bak, geleceği gör” diye fısıldıyor kulağımıza.

İşin neticesinde yıkılmış K.D. alanlarında yeni TOKİ binalarıyla karşılaşmaktan çekiniyorum açıkçası.