Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İki gün kalabildiğim Sinop"u çok sevdim. Sinop"a ve Sinoplulara hiç bir garezim de yoktur, gördüklerimi ve duyduklarımı yazdım. İşte size ibretlik bir hikâye...

Aşağıda okuyacağınız hikâyeye inanmakta zorlanırsanız bunu anlayışla karşılarım ancak doğruluğuna kanaat getirmeniz için Sinop"a kadar gitmeniz ve bahsedilen yeri görmeniz gerekiyor; o zaman saçmalığın boyutlarını gözlerinizle görebileceksiniz.

Sinop il merkezine birkaç kilometre mesafede Nisi Köyü diye bilinen bir mevki var; deniz kıyısında, eskilerin "leb-i derya" dedikleri cinsten bir mevki. Önce bir tatil köyüyle karşılaşıyorsunuz, onun etrafında ve arka kısmında ise çadırla tatil yapılan yeşil bir vadi bulunuyor. Bu mevkinin mülk sahibi Sinop"un en meşhur tarihi simâlarından Dr. Rıza Nur. Rıza Nur 1925 yılında, mâlikleri "Mübâdele anlaşması" ile göç etmek zorunda kaldığı için devlet tarafından satışa çıkarılan 400 dönümlük Nisi arazisi ile, içine yıllardan beri biriktirdiği kitaplarını koyduğu üç katlı bir taş binayı kendi adıyla vakfederek gelecek nesillere miras bırakmış. Nisi arazisi için Dr. Nur"un koyduğu şart çok ilginç: "Taş üstüne taş konulmayacak ve bu arazi hep yeşil kalacak!"

Kabahat Rıza Nur"un aslında!

Her nasılsa 1981 yılında Nisi arazisine Özel İdare tarafından bir tatil köyü yapılmış. Dr. Rıza Nur, Cumhuriyet"in ilk Maarif ve Sağlık Bakanı olmasına, Lozan heyetinde ikinci murahhas olarak yer almasına rağmen, "Hayat ve Hatıratım" adını verdiği üç ciltlik hâtıralarında yer alan bazı ifadelerden dolayı ömrünü sürgünde geçirdiği ve bir "muhalif" olarak gurbet elde öldüğü herkesin mâlumu. 1981 ise Türkiye"de ihtilâl idaresinin ağzıyla kanun yaptığı devirler. Belki de tatil köyünün vakıf arazisine kurulmasının sebeplerinden biri de bu. Tatil köyü yapılmış ama sonradan küçük bir ayrıntının ihmâl edildiği ortaya çıkmış; tesisin suyu yoktur. O tarihte şehirden su getirmek sıkıntılı ve masraflıdır. Derken, inşaatla doğrudan ilgili bir memurun aklına dâhiyâne bir fikir geliverir. Tesisin yer aldığı vadi, arkadaki dağlara doğru giderek yükselmekte olduğu için, hemen arka tarafa 100 metre mesafeye bir baraj yapılması, tesisin su sıkıntısını ebediyyen çözecektir. Hemen DSİ"ye yazışma başlatılır ve bir ön etüd yapılır: Toprağın üstünde 67, yeraltında 26 metre boyunda bir beton dolgu barajı tasarlanır; baraj 100 milyon metreküp su tutabilecek ve 1981 yılı birim fiyatlarıyla 55 milyar küsur liraya çıkacaktır. DSİ bu projeye cevaben, "otellere su tedariki görev alanlarına girmemekle birlikte, ilgili kurum tarafından parası ödendiği takdirde 8 ayda ikmâlinin mümkün olduğunu bildirir. Rakamlar büyük olduğu için proje rafa kaldırılır; esasen iki yıl sonra bu tesise şehirden su getirilmiştir. Aradan on sene geçer, sene 1994"tür ve o tarihte TBMM Plân ve Bütçe Komisyonu Başkanlığında bir Sinoplu politikacı bulunmaktadır. İşbu politikacı "memleketim için ne yapabilirim?" düşüncesiyle Sinop"taki yatırımcı daire müdürlerine haber göndererek, ellerinde ne kadar proje varsa, ertesi gün yapılacak komisyon toplantısına yetiştirilmesini ister. DSİ Müdürü emir doğrultusuna talimatı ilgili şefe aktarır; şef ise alelacele proje-etüd odasında ne bulduysa çantaya koyarak Müdürün eline tutuşturur.

"Sosyal amaçlı baraj" ne demek?

Sinoplu politikacı komisyon odasında projeleri gözden geçirirken sıra Nisi Barajı projesine gelir, "Nedir bu, duymadım ben böyle bir şey?" Müdür, kendisinin de haberdar olmadığı projeyi savunmak uğruna vaziyetini kurtarmaya çalışır,

  • Efendim bu baraj, sulama ve ayrıca önemli olarak, endüstriyel ve kullanma suyu tedarik edecek, yani ülkemizde ilk örnek olarak "sosyal amaçlı" bir barajdır!

  • Yaa öyle mi, peki o zaman!

Projeye böylece tahsisat ayrılır, projenin küçük noksanları oralarda pusuya yatmış "kadrolu müteahhitler" tarafından müdürün koluna girilerek ikmal edilir. Ardından ek projeler ve keşif artışları ile miktar iyice abartılır ve inşaat için yeni gerekçeler hazırlanarak dosyaya eklenir.

İnşaat beton dolgu usulü ile yapılacaktır ve usul, çakıl dolguya göre 5-6 misli daha pahalı olmasına rağmen yağmur sularıyla dolması beklenen barajın inşaatı bitirilir. Ne var ki barajda toplanan sudan istifade edilmesi mümkün değildir. Baraj denize 100 metre mesafede olduğu için tarım sulaması yapılması sözkonusu değildir. İçme ve kullanma suyu olarak işe yaraması da mümkün olamaz zira hemen öndeki tesislere on sene önce zaten su getirilmiştir.

Yine de ayıp olmasın diye baraj gövdesinden sahile kadar bir savak inşa edilerek öylece bırakılır.

Günün birinde Vakıflar İdaresi"nin ilgili memuru, yıllık olağan teftişleri esnasında, idarenin mülkiyetindeki gayrimenkulleri gözden geçirirken yolu Nisi arazisine düşer. "Hep yeşil kalsın, taş üstüne taş konulmasın" şartıyla vakfedilen arazinin ortasında ne işe yaradığı kimsenin bilmediği bir baraj yükselmektedir. Durumu hukuk bürosuna bildirerek bir "men"i tecavüz" davası açılmak yoluna gidilir.

Ancak ilginçtir, davayı açmak için gerekli olan "karşı taraf" bir türlü bulunamaz. DSİ, envanterinde böyle bir binanın bulunmadığını ileri sürerek davadan sıyrılır, Özel İdare de barajla ilgisinin olmadığını belirtir.

Şimdi durum ne merkezde diye sual ederseniz, failin hâlâ esrârını koruduğu ortaya çıkıyor. Ortada bir baraj var, parası hazinede ödenmiş ama sahibi ortada yok!

Nasıl?

Ya beş gemi birden gelirse?

Bir başka ilginç yatırım hikâyesi daha anlatmama müsaade eder misiniz?

Sinop limanında yakın zamanlara kadar 100 metre uzunluğunda bir iskele mevcut imiş ve bu haliyle limana üç büyük tonajlı gemi demirleyebilmekte imiş. "Niçin üç, daha çok gemi yanaşırsa mahcup olmayalım" düşüncesiyle harekete geçen ilgililer 100 milyon dolar sarfıyla dalgakıran iskelesini 80 metre uzatmayı başarmışlar.

2001"in krizli günlerinde âtıl halde duran Sinop havaalanı işletmeye kapatılırken, uzatılan iskeleye 3 milyon dolar sarfıyla bir "güvenlik yolu" yaptırılmıştır.

Sinoplular, iskelenin uzatıldığı tarihten beri değil 5, üç büyük gemiyi limanda görmediklerini ifade ediyorlar.

Peki bu nasıl?

Daha böyle yüzlerce saçma-sapan tesis

İki gün kalabildiğim Sinop"u çok sevdim. Sinop"a ve Sinoplulara hiç bir garezim de yoktur, gördüklerimi ve duyduklarımı yazdım. Türkiye sathında böyle daha yüzlerce saçma sapan ve âtıl, hiçbir işe yaramayan ve niçin yapıldığı bilinmeyen tesis ve yatırımın olduğunu sonradan öğrendim. Hikâyeyi kendisine naklettiğim bir bürokrat, "Nisi barajı ne ki, daha niceleri var ülkenin dört yanında" diye itirafta bulununca şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.

Hikâyede tekzibe lâyık ve hakikate aykırı bir husus görenler varsa, açıklamalarından sizleri haberdar edeceğim tabiidir.

Tarihi filan değil ama bu da bir abide,

gezilmeli

Bu hikayeyi bana anlatan ve bizleri Nisi barajına götürerek fecaate şahit olmamızı sağlayan dostumun bir notu var; aklınızda bulunsun. Diyor ki;

"Sinop"a yolunuz düşerse İnce Burun, eski hapishane, Erfelek şelalelerinden önce Nisi barajını da geziniz. Manzara çok güzel, gerçi güzel yurdum da bu olanak her yerde vardır ama tarihe tanıklık etme onuru da bir ayrıcalıktır."