Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

#Tarih dergisi kapandı.

Türkiye'de dergiler, “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin hikmetine en yakından örnek gösterilecek varlıklardandır. Edebiyat ve fikir dünyamızda ‘hâlâ yaşayan' dergi, 100 küsür yaşında bisiklete binen nineler gibi mûcizevî bir dikkat ve hayreti hak ediyor. Dergi dediğin birkaç kafadar ve üç-beş kuruş sermaye ile kolayca kurulur ve aynı kolaylıkla “tiz” zamanda kayıplara karışır gider. Geriye birkaç dergi kurucusu ve samimi müdavimin özene-bezene biriktirip ciltlettiği ciltler kalırsa, -ki çoğunlukla o dahi zor ele geçer- ne âlâ... O da kârdır.

#Tarih dergisi, NTV Tarih dergisini yayımlayan ekibin eseriydi. Gezi olayları esnasında NTV üst yöneticileri, “Aman çocuklar ne yaptınız” paniğiyle dergiyi iç siyaset sunağına yatırıp kurban ettikten sonra aynı ekip tarafından şövalyece bir jest eşliğinde sarf edilen proleter bir gayretle yayınına başlamıştı. Daha iki yaşını bile dolduramadan 19. sayısında (evet dişleri çıkmıştı, evet yürüyebiliyordu ama henüz çok gençti!) kepenk indirdi. Hayır, bu hüzün verici kapanışta artık umursamaya bile lâyık bulmadığımız kayyım atama, havuza aktarma, ekran karartma, olmadı alenen mülkiyete çökme türünden siyasi baskılarının izi yoktu. “Her şey yeni bir başlangıç için” başlıklı yazısında dergi editörü, dürüstçe itiraf ediyor zaten: “Yayına son verme mecburiyetimizi siyasi otoritenin zihniyet ve baskısına bağlayacak değiliz. Biz hem Gezi sürecinde hem de sonrasında ona buna laf ederek değil sadece yaptığımız iş ve ürünle var olmayı seçtik. Ucuz kahramanlık ve reaksiyon edebiyatı, malum, kaliteyle yan yana duramaz. Dolayısıyla yayına son verişimizin bütün sorumluluğu tamamen bize aittir.”

Derginin popüler tarih yayıncılığındaki üslûbunu beğeniyordum. Akademik üslûpla arasına nezih bir mesafe koyarak okuyucuyu ‘tarihî mesele'yle kolayca buluşturabilen bir yaklaşımı vardı ve bu tarzı beğenmiştim, çünkü değerliydi ve Milli Eğitim süreçlerinin hunharca dokusunu bozduğu böbürlenmeci ama ezik tarih kavrayışı, işte böyle soğukkanlı, biraz dikbaşlı ve haşarı ama sağlıklı bir takdimle tedavi edilebilirdi.

Kayyımlar tarafından ümüğüne çökülmediğine göre dergiyi soluksuz bırakan şey, kendini çevirip masrafları çıkaracak derecede satış yapamaması oluyor ama bu noktada editörün son centilmenlik jestine fazlaca kapılmamalıyız. Yayın dünyasının âşinâları bilir: Bu gibi yayın organları sadece satış ve aboneyle değil reklâmla ayakta durabilir. Devlet, takdir ettiği dergileri kamu banka ve kuruluşlarından aktardığı cömert reklâmlarla destekler veya en azından özel sektörden alabileceği reklâmları, “Vermeseniz iyi olur, biz karışmayız sonradan başınıza vergi denetimi filan gibi talihsiz şeyler gelirse sorumlu olmayız' gibi ince komplimanlarla kösteklemek mübtezelliğine düşmez. Tarih dergisinin satış rakamları, yayın kalitesine göre fena değildi ama reklâm kapılarının bu derece baskılandığı bir medya atmosferinde derginin yaşaması, ancak sermayeden fedakârlıkla mümkündü. Ne var ki sermayeden desteğin de bir sonu var ve galiba o noktaya gelindi.

Bu dramatik finalde kendimi kısmen sorumlu tutuyorum. “Bu iyi bir yayın, desteklemeliyiz” diye hafif tertip omuz verdiğim şey göçünce, sanki okuyucular ‘bak bizi yine yanılttın' diye sitem edeceklermiş gibi yeriniyorum, zira bu dergiyle birlikte, “bak arkadaş, Osmanlı tarihi böyle anlaşılmalı; böyle ayrıntılara dikkat edilmeli, gazete okuyucusunun anlayabileceği seviyede mukayeseli tarih kritiği işte böyle yapılır” diyebileceğim bir süreli yayın kalmadı.

Dergi kapandı, ben yenildim ve işin kötüsü okuyucuyu yanlış yönlendiriyormuşum, zarar veriyormuşum gibi nedâmet içindeyim.

“Şimdilik” kaydıyla bu hüzün yaprağını şöyle kapatalım: Ne demişti S. Beckett: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.”