Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Zaman yazarı Herkül Millas'ın dünkü yazısını gülümseyerek okudum; "Gülüp geçeceğim ama pek olmuyor" başlıklı yazıda, basınımızın gündem icad etmek uğruna yaptığı gülünç haberler karşısında zihin sağlığını korumanın yolları araştırılmış.

Kilit cümle şu, "bunları insan ciddiye alırsa sonunda çok yorulur, yıpranır, sakat da kalabilir. Zihinsel açıdan. Bu saçmalıklara laf yetiştirmek için bu saçmalığın içine girmek gerekebilir."

Herkül Millas Türkiye'yi, Yunanistan kadar iyi tanıyan bir yazar ve akademisyen; yüzündeki acı (veya ağlamaklı) gülüşün sebebi, Türkiye'ye hem içerden hem dışardan bakıp gördüklerini yorumlayacak kadar zihin selâmetini koruyor olmasıdır. Biz akvaryumun içindeyiz ve o yüzden gülüp geçmek yerine ciddiye alıyor, hatta kaskatı kesiliyoruz. Ayrıca rejime yönelmiş ideolojik tartışmalar da çok hoşumuza gidiyor. Ekrem Dumanlı'nın Pazartesi yazısında, Nisan ayında irtica haberlerinin patlama yaptığına dair ilginç bir araştırma sonucu vardı. Şaşırtıcı ama nihai tahlilde mâkul bir gelişmedir bu. İrtica haberlerini basınımız hükümeti köşeye sıkıştırmak için manivelâ gibi kullanmayı seviyor; anamuhalefet bu gibi haberlerin üzerine atlamayı varlık sebebi sayıyor; bürokratik muhalefet ise zaman zaman anayasa sınırlarını zorlama raddelerine gelen direnişini bu gibi haberlerle meşrûlaştırmak dâvâsında.

Ciddiye almak yerine gülmeyi, bu gibi saplantılar üzerine espri üretmeyi deneyebilsek hem akıl sağlığımız bakımından daha faydalı olacak, hem de gerçek gündem ve problemlerle yüz yüze gelebileceğiz. Selanik'teki Atatürk Evi'nin hatıra defterine abuk-subuk şeyler yazan dedeyi ciddiye alıp mahkemelerde süründürmenin mânâsı yok aslında; üstelik dava sürecinin sevimsiz bir yargı kararıyla nihayetlenmesi ihtimâli de mümkündür: Ya mahkeme o abuk-subuk yazıları fikir beyanı kapsamında değerlendirip eleştiri kabul ederse: Kim bu ihtimâle, "yok canım, olmaz öyle şey!" diyebilir ki?

Gülüp geçmekten iyisi yok aslında. Anında ve zamanında, rahat bir yüz ifadesiyle desteklenmiş anlamlı ve minik bir espri, seksen hakaret davasından daha tesirli sonuç doğurur bana göre. Ciddi hamlelere ciddiyetle mukabelede bulunmak elbette doğrudur ama diyelim ki Süleyman Demirel'in, kim bilir hangi hicranını bastırmak için bir çığlık sadâsıyla sarfettiği sözleri ciddiye alıp ona öfkelenmenin zararı, faydasından çoktur. Demirel ciddiye alınmak istiyor, flamasını yükseltiyor; görmezden gelmek, o mümkün olmuyorsa mizahî bir karşı hamle ile salvosunu karavanaya dönüştürmek kâfi ve vâfi idi.

Bu arada birtakım eski milli görüşçülerin vaktiyle Erbakan Partilerinde ne kadar ezâ duyarak vekillik, hatta bakanlık yaptıkları, aslında ne kadar laik olduklarını gösterecek fırsatı bir türlü ele geçiremedikleri yolundaki ilginç çıkışlarını da "ti"ye alınacak eylemler zümresinde kabul etmeliyiz; kezâ laikçi matbuatımızın bu gibi zevâta, "sen bir başkasın, çok latif ve istisnai bir olgusun; devam et" tarzında ara gazı vermeleri de en azından duruma uygun fıkralar üretilebilecek cinsten mizahi bir kışkırtmadır. Kenan Paşa'nın ağzından çıkanın kanun sayıldığı günlerde uydurulan fıkraları hatırlayınız; o espriler, 12 Eylül'ün ağır ve baskılı atmosferini dağıttığı gibi Evren'in karizmasını da halk nazarında sıfırlayıvermişti.

"Gülüp geçiniz efendim" temennisiyle hükümete dar gününde karınca kararınca destek vermek gibi bir murâdım yok; Başbakan uzaktan öyle gergin bir intiba veriyor ki, günün birinde politik bir espri yapmaya kalkıştığında ürpermemiz bile mümkündür.

Hadiseleri mizah duygusuyla göğüslemek, evvelemirde özgüvenden kaynaklanan bir zihin selâmetine işaret eder. İrticâ fabrikatörleri, buldukları ucuz madeni, neredeyse sıfır maliyetle işletip yüksek randıman alıyorlar; arada haksız rekabet var.

Sadece ona işaret etmek istedim.