Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Birkaç haftadır yol üstüne konulmuş reklam panolarında, içinde "milliyetçilik" kavramı geçen büyük afişler görüyorum; ilki AK Parti'nin ikincisi bir başka partinin kongre afişleri; bu hadise iki açıdan vahim: Birincisi, milliyetçilik kavramının yeniden yükselişe geçmesidir ve önümüzdeki seçimlerde milliyetçilik üzerinden bol bol kavga ve polemik göreceğimize işaret eder.

İkincisi daha tehlikeli; sürücülerin okuması için yol kenarlarına dikilmiş büyük reklam panoları (güya 'billboard' demedim ama 'reklam panosu' da Türkçe değil; ee, ne diyeceğiz bu olguya şimdi?); Tehlikeli, çünkü otomobil sürücülerinin dikkatini dağıtıyor. Başta belediyeler olmak üzere trafikten sorumlu zabıta görevlileri bu sakıncalı duruma aldırış bile etmiyor.

Pazar kahvaltısı esnasında televizyondan naklen kongre görüntüleri seyrediyoruz; ilk intibâm şöyle: Salondaki dinleyici ve seyirciler, sahalarda görmek istemediğimiz türden bir hareket yapmışlar, lider de fena kızmış; verip veriştiriyor, azarlıyor, dövmekten beter ediyor. Çok sinirlendiği için olmalı diksiyon ve vurgu bozukluklarına düşüyor sık sık. Dinleyiciler ise haşarı fakat saygılı lise son sınıf talebeleri gibi zımni bir tasdik tavrı içinde dinliyorlar. Neyse ki bir ara slogan atıldı da kongre seyrettiğimizi hatırladık.

Tamamını dinlemedim ama özeti şu galiba; AK Parti her işi kötü yapıyor, biz tek başına iktidara gelirsek düzeltiriz!

AK Parti kongresi, genel başkanın ve parti yönetiminin yetkilerini artıran tüzük değişikliği ile dikkati çekmişti; bu haliyle iktidar partisi, kurulduğu günlerdeki demokrat ve paylaşımcı çizgisinden çok uzaklara düşmüş göründü bana; tüzüklerini satır be satır incelemiş değilim fakat iç işleyişi itibarıyla AK Parti'nin diğerlerinden pek farkı kalmadı galiba. "Genel başkan neyi uygun görürse doğru odur"

Âmin!

Bir taze fikir, bir farklı projeksiyon, heyecanlandırıcı bir bakış açısı yok. Cem Uzan, maç aralarında "mazot 1 lira olacak" diyor; buna inanan köylü var mıdır bilmiyorum ama en azından mesaj, sadeliği ve ana fikri ile dikkat çekiyor; derken ikinci parlak fikir: Fındık 8 lira olacak. Niye on değil de 8 diye düşünmeye başlıyorum ve sonra inceliği kavrıyorum. Küsuratlı rakamlar daima, üzerinde çok hesap yapıldığı intibâı verir de ondan.

Bakalım fındık açık artırmasına "benden beş fazlası" diye katkıda bulunan biri çıkacak mı? Beri taraftan kahvaltı masasında gazete keyfine devam ediyoruz (Yemek esnasında gazete okumak, bilinen bütün görgü ve sağlık kurallarına aykırı ama bu kötü alışkanlıktan belediyeler sorumlu değil ne yazık ki!) Akşam'da Deniz Gökçe'nin attığı başlığı görünce içime sıcak bir tebessüm yayılıyor; "Rahmetli kim ne verirse beş eksiğini verirdi!" diyor Deniz hoca. Milton Friedman ölümünü değerlendiren hoş bir yazı; bize kimi hatırlatıyor dersiniz?

Ha, şimdi ne ilgisi var diyeceksiniz: Perşembe günü Hıncal Uluç, babasının kendisine okuma zevki aşıladığını anlatırken söz arasında "Abdülhak Hamid'in Taifler Geçidi'ni de oku ama" diye ikazda bulunduğunu yazıyor. İçimden "bu işte bir yanlışlık olmalı" diye düşünüp Hâmid'in eserleri listesine bakıyorum. Aa, "Taifler geçidi" değil elbette, "Tayflar geçidi". Taif, Mekke civarında bir şehir. Tayf'ın ise iki anlamı var: İlki hayal, hayâlet; ikincisi, ışığın prizmadan geçtikten sonra yedi ana renge bölünmüş hali, spektrum. "Bunca devrin yazarı... sehven olmuştur" diye geçtim ama hata, aynı yazıda iki kere tekrar edilmiş. "Ertesi gün tashih eder; hem kim bilir kaç kişiden ikaz gelmiştir" diye aldırış etmiyorum ne var ki yazarın müteakip yazılarında "özür ve düzeltme" notu yok.

Çok mu önemli diyeceksiniz; evet çok önemli; niçin önemli olduğunu hatanın sahibi, geziden döndüğünde okuyucularına izah edecek mı bakalım?