Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Niye yapıldı, niçin yıkılıyor; ama şu kadarını kestirmek için köşe yazarı olmaya gerek yok; yerinde kalsaydı bu kadar dikkat çekmeyecek, konuşulmayacak, siyasete bulaştırılmayacak ve müellifi heykeltıraşın ününe ve piyasasına bu kadar hizmet etmeyecekti. Türkiye’de Kars’taki yıkılacak anıttan daha kötü ve kesinlikle hiçbir sanat değeri taşımayan yüzlerce anıt, heykel, çevre düzenlemesi ve mimarlık faciası var fakat hiçbiri Kars’taki kadar siyasi çıkar sağlamaya elverişli görünmüyor. Bu konuda en dürüst açıklamayı, heykeltıraşın avukatı Turgut Kazan, mitingde yaptığı konuşmada söylemiş; Sayın Kazan, yıkımla ilgili hukuki bir çözümün kalmadığını ama 12 Haziran seçimlerinde bunun hesabının sorulmasını açık yüreklilikle ifade etmiş. Allah razı olsun! Böylece meseleye vuzuh getirmiş oluyor ve öğreniyoruz ki, yargının, heykelin yıkılması yönündeki kararı kesinleşmiştir ve bundan sonra yapılabilecek tek şey, “Bunlar Taliban’ı da geçtiler, sanattan anlamayan kırolar iyi ve güzel olan her şeye karşı çıkıyorlar” edebiyatı yaparak CHP’ye destek çıkmaktır.

“CHP de nereden çıktı?” demeyeceksiniz herhâlde; çiçeği burnunda vekil adayı İlhan Cihaner de oradaymış ve o da açık yüreklilikle konuşup heykele sahip çıkacaklarını, 12 Haziran’da iktidarı yıkacaklarını ileri sürmüş.

İşin en anlamlı ve üzücü tarafı, bu anıt yapılırken veya yıkılırken Karslıların fikrini almaya kimsenin lüzum hissetmemesidir. Türkiye’de bürokrasi, kendi başına en büyük sanat eseri alıcısı veya tenkitçisi hâline gelmiştir. Hâl-i pür melâlimiz...

Yapmayın arkadaşlar; Kars’taki abideyi kastetmiyorum, Başbakan’ın bu eser hakkında fikir beyan ettikten sonra meselenin gündeme gelmesi de talihsizliktir fakat kabul etmelisiniz ki düpedüz “kötü” sanat eserleri de vardır. Sizin yaptığınız sanat için değil, siyasi çıkar sağlamak için sanat ve sanatçı fetişizmini savunmaktır.

İspatı kolay! Şehirlerimiz birbirinden berbat “sanat ve fikir eserleriyle” berbat edilirken neredeydiniz? Belki farkında değildiniz ama bir mimarın da imzaladığı her bina projesi aynı zamanda bir “telif”tir; kanunen sanat eseri sayılır. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4. Maddesinin 3. Fıkrası her nevi mimarlık eserini kapsamına alıyor çünkü. Buna göre meselâ Ankara’da TRT Genel Müdürlüğü’nün bulunduğu bina bir fikir ve sanat eseridir; kezâ CHP Genel Merkezi de veya bir mimar imzası taşıyan herhangi bir bina da öyledir. Bunların içinde kötüsü, beğenilmeyeni, hatta düpedüz “berbat”ı yok mudur, bilakis kıyamet gibidir ve ülkemizin kanun yapıcıları -şüphesiz iyi örnekleri savunmak için- yüz binlerce kötü ürünü de “güzel sanat, bilim ve fikir eseri” olmak itibarıyla koruma altına almıştır. Binayı mimara çizdirir, inşa ettirir ama müellifin rızası olmadan balkonuna plastik kasa bile taktıramazsınız. Bu kanun, az sayıda iyi örnek yanında korkunç derecede kötü örneği himayesine alan, güzelden çok çirkini destekleyen bir teknokrat düzenlemesidir.

Sizin anlayacağınız şehirlerimiz, semtlerimiz, (ruhsatsız, kaçak veya gecekondu türü yapılaşmaları değil, aksine imar mevzuatına uygun yapıları kastederek söylüyorum) 5846 sayılı kanunun onurlandırdığı “Müellif sanatçılar” tarafından “bilim ve sanat sarfıyla” katledilmiş ve bu seri cinayetler esnasında CHP de dâhil, hiçbir siyasi partinin kılı kıpırdamamıştır çünkü rant bölüşülürken, şehircilik ve sanat değerleri adına araya girip, inşaat sahiplerine alan ve irtifa kısıtlaması getirmek, estetik kurallar dayatmak hiçbir siyasi partinin işine gelmemiştir.

Dağ başındaki heykel kalsa ne olur, yıkılsa ne icab eder? Türkiye’nin kamuya açık alanlarında o kadar fazla çirkin eser var ki, güzeli unutmuşuz; güzeli çirkinden ayırma hassamız uyuşmuş. Kendimizi, sanat adına ne yapılsa beğenmek zorundaymışız gibi hissetmeye başladık.

Anladık, sağcılar sanattan anlamaz; peki, solcuların sanat konusundaki çığır açıcılığı, her abesi sanat, siyaset ve solculuk adına savunmaktan mı ibaret kalacaktır?