Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Evrimci arkadaşlar, evrimci arkadaşlar... Haydi gözünüz aydın; evrimin kayıp halkalarından biri daha bulundu. Somurtmayın artık, gün doğmadan neler doğar demişler. Evet, geride tamamlanması gereken çok halka var ama önemli olan "mâneviyat"ı bozmamak; inandınız, inandınız ve işte inancınızın meyveleri teker teker düşmeye başladı.

Evrimin kayıp halkası ne demek? Çok önemli bir buluş kayıp halka. Hayrıma kısaca izah ediyorum: Evrimin kayıp halkası demek, insanın atası olduğu zannedilen insandan çok maymuna benzeyen "primat" ile bugünkü insan nesli arasındaki ara tipler demektir. Evrimci arkadaşlar bu "halka"nın varlığını kestiriyorlar ancak ele geçiremiyorlardı; bu uğurda imanları o kadar kuvvetliydi ki, "Nasıl olsa günün birinde hakikisini de buluruz" diye, 1912 yılında "Piltdown adamı" dedikleri birkaç parça kafa kemiği bile imal ettiler; 1922'de ise tek bir dişten hareketle Nebraska adamı adını verdikleri yeni bir adam daha bulunduysa da ikisi de fos çıktı. Bazı evrimci arkadaşlar bu kemiklerin orasıyla burasıyla oynayarak sahtekârlık yapmışlardı.

Bu hadisenin en komik tarafı, tek dişten hareketle tasavvur ettikleri kayıp halka insanını, eşi ve çocuklarıyla birlikte "mâaile" gezinti esnasında gösteren bir temsili resim yaptırmış olmalarıydı ki bir takım "bilimsel" neşriyatta hâlâ görebilmek mümkündür ha!

Kınıyor muyuz; kınamıyoruz, netekim kayıp halka adamı birkaç hafta önce yeniden bulundu. Güney Afrika'da bir mağarada bulunan iki iskelete ait parçalardan birinin bir çocuğa, ötekinin yetişkin bir dişiye ait olduğu ve takriben iki milyon sene önce yaşadıkları hesaplanıyormuş. Fotoğrafını gördüm, dedim, "Ben bu adamı bir yerden tanıyorum, tanıyorum ama nereden?" O gözler, o çene, o kazma gibi dişler, o basık alın, o haşin sûret...

Bana sorarsanız, ben şahsen "Ecdâdımızı bulduk; ontik buhrandan kurtulduk" diye zilleri takıp oynamaya teşne takımından değilim. "Kayıp halka insanı" beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor; ben daha ziyade, çağdaşı olduğum, beraber yaşadığım, aynı gökkubbe altında soluk alıp verdiğim bazı ve bir takım adamların hâlini, kâlini, ef'âlini gördükçe, Varoluşçu sanatçımız Müslüm Bey'in meşhur repliğini hatırlıyor ve "Hey yeşil bibere can veren Allah'ım, yeşil biberi nasıl yarattın?" diye hayretlere düşüyorum. Hayretim, şu esnada Witwatersrand Üniversitesi bilim adamlarından Lee Berger'in mağara mağara gezerek bulduğunu zannettiği şeyin, yani kayıp halka insanlarının bizim aramızda hâlâ yaşıyor olmasıdır ki, bu, Emirgân Parkı'nda bir dinozorla karşılaşmak kadar sıradışı bir bilim hadisesidir. Evet, dinozorlar yaşıyor ve kimse yaşamadıklarını, milyonlarca yıl önce ortadan çekildiklerini söyleyemez: Türkiye'de ne zaman bir anayasa krizi çıksa, ne zaman kurumlararası sürtüşme durumu belirse onları görüyor, "Ey yeşil bibere can veren..." repliğiyle tecdid-i imân edip bir güzel ürperiyoruz.

Kaldı ki kayıp halka insanı, dinolardan çok sonra ortaya çıkmıştı evrimci arkadaşlara göre; çıkmış ve ortadan kaybolduğu zannedilmişti; oysa ki onlar da yaşıyor. Bazen onlardan birini veya birkaçını medyatik ortamlarda muhtelif memleket meselelerine dair imâl-i fikr ederken, bâhusus, "Ergenekon mu, yok devenin pabucu!" veya "Anayasanın değiştirilmesi anayasaya aykırıdır!" veya "Bunlar var ya bunlar din devleti kurmak istiyorlar çaktırmadan..." derken görüyoruz da ibretimiz, hayretimiz artıyor, hayran oluyoruz bilakis!

İmânımız artıyor, Bakara Sûresi'nin 65. âyetinin hikmeti tecellî ediyor, ürperiyoruz!