Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Savaş çoğumuz için bir haberden ibaret, televizyondan veya gazeteden takib ettiğimiz haberler bütünü. Hadiseyle ilgili bütün kanaatlerimizi bu haberler ve elbette onun takdim tarzı tayin ediyor. Haberleşmenin altın kuralını hatırlatalım; haberleşme öyle bir süreçtir ki, neticede haberin ne olduğu değil, sizin ondan ne anladığınız önemlidir.

Güney cephesindeki harekât biraz duraksayınca kuzeyden gelen haberler üzerinde daha uzun süre düşünme imkânı bulabiliyoruz. Dikkat çeken ilk nokta şu: Kuzey cephesinden gelen haberler daha ziyade Amerikan ağırlıklı. Güney cephesinde Arap televizyonlarının batılı haber kanallarını dengeleyici bir tesirinden söz etmek mümkün; özellikle El Cezire ve El Arabiyye televizyonları, güney cephesinde ne olup bittiğine dair daha sarih bir kanaat edinmemizde değerli yardımlarda bulunuyorlar. Belki de şimdilik manşet olmaya lâyık çapta hadiseler henüz cereyan etmediği için 36. paralelin kuzeyindeki bölge, bulanık bir alan teşkil ediyor ve bu bulanıklık hali beni ürkütüyor. Şüphesiz savaşın tamamı ile ilgiliyiz ama Türkiye açısından kuzey bölgesi hayati önemi haiz. Irak Türkmenleri yıllar boyunca despotik Irak yönetimlerinin ve Baas iktidarının elinde bir hamur gibi yoğrulurken, en ziyade iletişimsizlik yüzünden büyük zaafa uğradılar ve acı kayıplar verdiler. Aynı iletişimsizliğin bugün bir nevi bulanıklık halinde sürüp gitmesi insanı huzursuz ediyor.

Kerkük'ü savunmakla görevli Irak birliklerinin bölgeyi tutmakta pek de istekli olmadıkları gibi bir intibaya kapıldım. Buna mukabil Amerika ile işbirliği yapan Peşmerge güçlerinin, Irak askeri güçlerinin döküntülerini de toplayarak Kerkük'ü adım adım muhasara ettikleri söyleniyor. Molla Mustafa Barzani'nin oğlu Mesut'un, "Kerkük bizim için Kudüs gibi mukaddes değer taşıyan bir başşehirdir." cümlesi, bu tablo içinde son derece vahim şeylerin başlangıcını teşkil edebilecek bir fünye gibi dikkat çekiyor. Kerkük'te kaç Türk gazetecisi var ve bunların yolladığı haberler nerede değerlendiriliyor bilmiyorum ama öğrenmek istiyorum. Kerkük Türkleri'nin bölge ortalamasına göre şehirli ve muharip ruh taşımaktan uzak bir hâlete sahip bulunduğu söyleniyor. Öğrencilik yıllarından hatırlarız ve biliriz ki her Kerküklü aile, evlatlarını Türkiye'de okutmak için akıl almaz fedakarlıkları göze alacak derecede irfânî bir geleneğe mensup bulunuyorlar. Hatta ara sıra dertleştiğimiz bazı Kerküklü dostlar, Türkiye'de veya Irak dışında okuyan Türkmen talebelerin yeniden Kerkük'e dönmemelerinin gelecek için çok büyük bir risk teşkil ettiğinden bahsetmişlerdi; sözü edilen gelecek bugünler midir, onu da bilmiyoruz. Kulaktan dolma bilgilerle edinebildiğimiz kırık"dökük mâlumata göre birinci körfez harekâtından sonra bölgede başlayan Peşmerge ayaklanması esnasında Kerkük ve Musul'da büyük tahribatın yaşandığı ve hatta ilk iş olarak isyancı güçlerin elektrik trafo merkezlerini imhâ ile Irak yönetiminin tuttuğu tapu kayıtlarını ortadan kaldırmak için harekete geçtiği idi.

Şüphelerimizi yoğunlaştıran bir başka husus ise, sözünü ettiğimiz isyanı müteakip bölgeye yönelik Saddam güçlerinin saldırısını önlemek üzere Türkiye'de mevzilenen Amerikan birliklerinin, tam sayısını bilmediğim ama binlerle ifade edilen sayıda Peşmerge'yi uzaklardaki bir ABD askeri üssüne taşıyarak onlara askeri eğitim verdiğidir. O güçlerin bugün nerede olduğunu tahmin etmek için fazlaca zeki olmaya gerek yok ve ABD birliklerinin içinde ve emrinde hareket eden bu güçlerin, bu korkutucu iletişimsizlik ortamı içinde ne gibi şeyler yapabileceğini kimse bilemez.

Bizim Kuzey Irak hassasiyetimizin önemli bir bölümünü bölgedeki Türkmen varlığı oluşturuyor ve resmen itiraf edemiyor olsak da hissediyoruz ki Irak Türkmenlerinin can ve mal emniyeti konusunda büyük endişe içindeyiz. Türkiye'nin, basına tam aksetmeyen görüşmelerde bu konunun üzerinde ısrarla durduğunu biliyoruz ama neredeyse global bir koro tarafından seslendirilen, "Türkiye Kuzey Irak'a girmesin" terânesinin (ki dün koroya İran da iştirak etti) gerçekte hangi plana takoz koyabileceğini de tahmin edemiyoruz. Bu konuda sadece doğru bilgi ile güçlendirilmemiş önyargılarla, yakın tarihten devşirdiğimiz tecrübelerle hüküm verebiliyoruz ve işte bu hükümdür ki bizi endişeye sevk ediyor. Halilzad isimli Amerikan Hükümeti memurunun İran, Türkiye ve Suriye'yi, Kuzey Irak konusunda görüşmeler yapmak için bir araya getirmek istemesine dair haberler, bu vehim tablosunun üstüne konulduğunda bizi ümitvar kılmıyor. Belki durum vehmettiğimiz ölçüde endişe verici değildir ama bilmiyoruz.

Bilebildiğimiz tek şey, ABD'nin Kuzey bölgesinde ateşle oynadığı veya nasıl işlediğini bilmediği bir mayını akılsızca kurcaladığıdır. Bu konuda basınımızı, Türk ve dünya kamuoyunu daha sağlıklı bilgilendirmek için daha fazla gayret göstermeye davet ediyorum. İnşallah endişelerimiz hep vehim seviyesinde kalır ve kelimelerle telaffuz etmeye çekindiğim daha vahim gelişmeler zinciri hiç başlamaz.