Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hadisenin ayrıntılarını herkes gibi ben de bilmiyorum; daha önceden "gösteri" yapmak için vilayet makamından izin alınmış mıdır, savcılıktan sabıkasızlık belgesi, ikametgah ilmühaberleri getirilmiş midir, bilahire kanunlara uygun bir toplantı ve gösteri yapılması için vilayet makamından uygun bir yer tahsis edilmiş midir (mesela İstanbul'un Karadeniz sahilleri gibi) onu da bilmiyorum; ama bir şeyi herkes gibi ben de gördüm: Clinton'ın ziyaretini protesto eden küçük bir solcu topluluğu polisten çok sert muamele gördü, coplandı ve ayaklar altında sürüklendi.

Hepimizin kafasında "kanun devleti" anlayışının ağır tortuları var; anayasa, bir satırla tanıdığı bir temel hakkı tahdit etmek için on satır istisna getiriyor. Diyelim ki ilgili mercilerden izin alınmadı. Sokağın köşesinde bir araya gelip "Go home yankee", "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" diye bağıran on beş-yirmi kişilik bir topluluğu dağıtmak için illa coplamak mı gerek? Manzara çok çirkindi; görebildiğimiz kadarıyla protestocular ne kamu düzenini tehdit ediyor ne de cana veya mala zarar verici eylemler içinde bulunuyorlardı; protesto, sadece protesto! Kim olurlarsa olsunlar bu kadar şiddet kullanmanın ne anlamı olabilirdi ki?

Özellikle Clinton'ın Atina'da karşılaştığı protesto gösterileri ile kıyas edildiğinde bizim protestocularımız çok masum ve efendi göründüler. Birkaç kilometre ötede ABD Başkanı'nın Rusya'nın başkanına demokrasi dersi verdiği bir şehirde Türk kamu gücünün bu derece hoşgörüsüz, farklı seslere bu kadar tahammülsüz bir güç gösterisinde bulunması yersiz ve yakışıksızdı.

Bundan birkaç ay önce Türk Protestanlarının ayin esnasında basılıp derdest edilerek mücrim muamelesine tabi tutulduğu da hatırlardadır. Necip medyamız genellikle bu kabil tahkikatların "yakalama ve derderst" kısmını vitrine çıkarıyor. Mahkeme neticesinde kimin beraat ettiği, kimin mahkum olduğu aynı dikkatle ekrana getirilmiyor. Tabii bu esnada olan, nahak yere suçlanan, afişe edilen, itibarı zedelenen zanlılara oluyor ve olduğu gibi de kalıyor.

Epey zamandır bu kabil zabıta terörü yaygınlaşma eğilimi gösteriyor. Bir zanlıyı yakalamanın, evinde arama yapmanın, suç delillerini kanuna uygun şekilde toplamanın usul hukukunda tarif edilmiş bir şekli var. Bizdeki uygulamalar, genellikle kamuoyu oluşturma araçlarının peşinen mahkum ettiği veya hakkında menfi imaj oluşturduğu zanlıların medya desteği refakatinde rezil-rüsvay edilmesi tarzında geliştiriliyor. Zanlılar bilahire mahkemede salıverilmiş veya tutuklanmış ne gam? Tutuklama ve delilleri derdest etme safhasında zedelenen şahsi haklar, hırçınca törpülenen itibarlar ve ondan daha vahim olmak üzere necip medyamızın kışkırttığı linç psikolojisi, özlediğimiz hukuk devletinden henüz çok uzaklarda olduğumuzu gösteriyor.

Polis baskınlarının televizyon kameraları refakatinde yapılması usul hukukuna ne kadar uygun? Böyle itinasız ve kaba-saba uygulamalar devam ettiği müddetçe hemen herkesin şu veya bu itham ile baskına uğraması, gece yarıları yaka-paça yatağından kaldırılması, evinin en ücra köşelerine kadar aranıp "suç unsuru olabilir" ihtimaline binaen kitaplarının, bilgisayarının, hususi evrakının toplanıp götürülmesi pekala mümkün. Diyelim ki polis savcılıktan aldığı talimatla görevini yapıyor; peki kameraların işi ne? Baskına uğrayan kişinin suçsuzluğu anlaşılınca eşinin-dostunun nezdinde uğradığı itibar kırıklığını kim tamir edebilecek?

Hatırlar mısınız, 17 Ağustos depreminin akabinde yardım toplayan "itibarlı" bir kuruluşun yöneticisi itibarlı bir hanımefendi gözaltına alınmıştı da aynı necip medya mensupları, İçişleri Bakanı'na hitaben sütunlar dolusu sitemler kaleme alarak kırılan itibarın tashihini isteyen destanlar döşenmişlerdi. Aynı kişilerin bu defa "aman yarım bırakmayın, ele geçirmişken iyice perişan edin, şer yuvasını dağıtın" cinsinden azmettirici yayın yapmaları oldukça dikkat çekici. Mesele bu noktada sadece İçişleri Bakanlığı'nı ilgilendirmiyor; bu tip hadiselerde zedelenen Türk devletinin itibarı, Türk hukukunun güvenilirliğidir.

Bu itinasızlık devam ettiği müddetçe bugünün ceberrutları, yarın pekala mağdur durumuna düşebilirler!