Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yazılı basınımızın, televizyonlarımızın, yazarlarımızın, spikerlerimizin, sunucularımızın ve özellikle her hadisede televizyon stüdyolarına seğirterek özellikle tam bilmedikleri konularda en az yarım saat teklemeden konuşmakla ün yapmış yorumcularımızın aylardan beri izhar ettikleri kanaatleri üst üste koyup benzerlikleri sınıflandırınca, kimlerin Ergenekon sanığı olamayacağı hususunda net bir tablo ortaya çıkıyor.

Araştırmacı yazarlığın bir nişânesi ve vecibesi zümresinden olarak, bu mühim adalet ve memleket meselesi hakkında yaptığım araştırmanın sonuçlarını açıklıyorum; hemen belirteyim ki, bu araştırma hiçbir surette AB'ci, Sorosçu, Amerikancı, şucu-bucu vakıf ve think-tank kuruluşları tarafından desteklenmemiş olup, tamamen millî, yerli ve şah-sî gayretlerimle ortaya konulmuştur.

Buna göre, buyrunuz:

-Bir defa belirli bir yaşın altındaki erkeklerin Ergenekoncu olmasına imkân ve ihtimâl yoktur; yaptığım araştırmalara göre bu yaş sınırı 90 civarındadır. Ergenekon sanıkları arasında 90 yaşın üstünde kimse var mıdır bilmiyorum?

Kaldı ki, Ergenekon sanığı adaylarının ayrıca,

a- Şeker

b- Tansiyon

c- Romatizma

d- Kalp ve buna ilaveten nefes darlığı, bronşit, fıtık, astım gibi hastalıklardan muzdarip olmamaları gerekir. Bir sanığın bu gibi dertlerden biri hakkında göstereceği doktor raporu sadece hemen tahliyesini değil, ayrıca şimşek hızıyla beraatini de gerektirir.

Kezâ toplumda itibar gören, sevilen, sayılan, iyi bilinen, kız babalarının ilk isteyişte hemen rıza gösterecekleri cinsten bir mesleğe sahip, sözgelişi hukukçu, asker, yazar, politikacı, akademisyen, doktor, mühendis, kimyager, teknisyen gibi kişilerin de Ergenekon sanığı olması mümkün ve muhtemel olamaz. Bu gibi sanıklardan herhangi birisi, isterse cürm-ü meşhut yani suçüstü durumunda yakayı ele vermiş olsa bile muhtarlıktan alacağı basit bir hüsnühâl kağıdı ile tahliye olur ve beraat eder. Çete kurmak ipsiz-sapsız kişilerin kârıdır. İyi ve muteber bir iş sahibi olanların çeteyle uğraşmak için sebepleri yoktur. Bunlar iyi, makbul insanlardır; söz gelişi, -velev ki- Ergenekoncu demeyelim de meselâ içlerinden vatanı şööle iyicene bir kurtarmak gelmiş olsa ne icab eder ki yani? Ederler, edebilirler; bu durumda avamdan insanlara düşen şey, paylarına düşen gurur ve iftihardan bütün tüyleri diken gibi olarak zevk ile kendilerinden geçmek ve "ne mutlu bize ki, bu asil insanlar bizi kurtarmaya tenezzül ederek ellerini taşın altına koymuşlardır" diye mest olmaktır.

Sanık olmak, tutuklanmak ne kelime ayol!

Bakınız meselâ ülkesini bir miktar olsun seven bir insanın Ergenekoncu olması mümkün müdür? Değildir! Peki, solcu, yurtsever, demokrat, ilerici bir insanın Ergenekon sanığı olması düşünülebilir mi? Hâşâ ve kellâ! Böyle bir fikri değil iddianameye yazmak, değil alenen şurda burda telâffuz etmek, hattâ zihinden geçirmek bile bir nevi insanlık suçudur.

Olmaz, olabilemez, mümkün değildir!

Şimdi diyeceksiniz ki, "Peki sayın araştırmacı yazar; şu olmaz bu olmaz, peki bu memlekette hiç Ergenekoncu yok mudur yani?"

Efendim olabilir, elbette olabilir. Türkiye yetmiş milyonluk koca bir ülke. Arayıp tarasanız, tavuğu pişirmek yerine çiğ çiğ yemeyi tercih eden insanları bile bir araya getirerek bir örgüt şeması kurup doldurmak imkân dahilindedir; dolayısıyla biz burada, "Hayır efendim Ergenekon filan yoktur; bu dava fasa fiso birşeydir. Üç beş çakaralmaz tüfek ve antika kılıçla, beş-altı tane öksürüklü, yaşlı, yürümek için bastona ihtiyaç duyan, ununu elemiş eleğini duvara asmış, onca torun-torba sahibi adam darbeyi nasıl yaparmış?" diyecek değiliz. Mümkündür fakat, kimlerin Ergenekoncu olabilemeyeceği hakkındaki kriterleri az önce yukarda zikretmiş bulunuyoruz. Mefhumun muhalifinden hareketle şimdi kimlerin Ergenekoncu olabilecekleri meselesini incelemeye sıra gelmiş bulunuyor.

Efendim, aslına bakılırsa tinerci, hâne-berdûş, serseri, şarapçı, hapçı, alkolik veya biracı gibi insanların bunalıma kapılıp, "N'oolacak bu memleketin hâli; kurtaranın elinde kalıyor; biraz da biz kurtarsak gerektir!" fikriyle bir örgüt kurup sağa sola üç beş kestane fişeği, çakaralmaz cinsinden tüfek ve naylon tabanca gömüp saklayarak çocuk romanlarındaki define plânları gibi krokiler çizip kendi kendilerine örgütçülük oynamaya, darbe fişeklemeye kalkışmaları ihtimâl dahilindedir.

Olamaz demiyoruz fakat olur da diyemiyoruz!

İşin aslına bakılırsa "ben insanım" diyen birinin böyle bâtıl fikirler peşinde koşması mümkün değildir ve bu noktadan hareketle yürürsek, neticede Ergenekoncu denilmeye lâyık bir ferd-i vâhit bile bulamayız.

Mantık bunu söylüyor, tarih bunu söylüyor, bilim bunu söylüyor, istatistik bunu söylüyor, edebiyat, sosyoloji, fenomenoloji, biyoloji, hatta jeoloji bile bunu söylüyor.

Söylesinler bakalım, nerdeymiş bu Ergenekon?

Ergenekon diye bir yer mevcut mudur efendiler dünya coğrafyası üzerinde? Yoktur! Ergenekon ütopik, mitolojik, fantastik ve efsânevi bir yer adıdır. Nasıl Atlantiscilik diye bir örgüt olamaz ise Ergenekonculuk diye bir şey de olamaz. Bakınız size taş gibi delil sunuyorum; eğer yetmez ise yine taş gibi olmak üzere bir başka delil daha sunacağım!

Şudur! Bu ülkede bugüne kadar hiç darbe yapılmamıştır; darbe diye iftira edilen iktidar değişiklikleri, saygıdeğer halkımız ısrarı, zorlaması, hatta yalvarıp yakarması neticesinde lütfen ve bilmecburiye tevessül olunan halk hareketleridir.

Vesselaaam...