Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Her ne vesileyle olursa olsun, hükümetin böğrüne gayrı nizami bir dirsek çakma hevesi, bazı gazeteleri artık iyice gülünç duruma düşürüyor. Başlık şöyle: "Bir tabu yıkıldı". Nedir bu önemli tabu? 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması!

1 Mayıs "coşku"yla kutlanmış! Eğer bu doğruysa yetmiş küsur milyon insan, televizyonlarda başka bir şey seyretti demektir. Sözü edilen "coşku" görüntülerinden benim zihnimde kalan kare şöyle: 8-10 civarında polis, sayıca hiç de "orantılı" görünmeyen bir saldırgan topluluğunun karşısında kaplumbağa gibi kalkanlarının ardına sinerek kendilerini, yağmur gibi üzerlerine yağan taşlardan, cam ve çelik misket parçalarından korumaya çalışıyor. Dört dörtlük bir orantısız şiddet tablosu!

O polisler, gece kulüplerinde korumalık yapan özel güvenlik gücü değil; devletin emniyet gücü. O polisler, yüzlerce maskeli saldırganın ölümcül taş yağmurundan korunmaya çalışırken şahsî itibarlarını, çıkarlarını veya babalarının özel mülkü uğruna hayatlarını, sağlıklarını tehlikeye atmıyorlar; kamu güvenliği dediğimiz kavramı dik tutmaya çalışıyorlar. Bizim bazı yayın organlarımız ise polise karşı neredeyse sistematik diyebileceğimiz bir nefret ve düşmanlık tavrında ısrar ediyorlar. Bir nevi, "oh olsun şunlara" edâsıyla sunuluyor bu haberler, herkes farkında!

Farkındayız; her 1 Mayıs'ta emek, sendikal mücadele, işçi sınıfının hakları gibi olumlu kavramlar öne çıkarılarak, asla tasvip edilemez tarzda bir yıkıcı şiddet güzellemesi yapılıyor. Az sayıda olduğu ileri sürülen maskeli marjinal grupların sokak aralarında estirdiği şiddet ve terör hezeyanı, hiçbir şekilde küçük ve önemsiz gösterilemez, tasvip edilemez ve savunulamaz. Eğer böyle bir "tabu" var idiyse ve 1 Mayıs günü "makul katılım"la ve "coşku içinde" bu tabu ortadan kalktıysa, 20 küsur bin polisin uzak illerden celbedilerek belki 24 saat boyunca mesaide tutulması karşılığında ortadan kaldırılan bu tabuyu mânâsız buluyoruz. Bütün bunlar, fiilî zeminini kaybettiğinin bile farkında olmayan bazı kabadayı edâlı sendika aşiretlerinin gönülleri hoş olsun diye katlanılan çocukluklardan başka bir şey değildir.

Anlamaz değiliz elbette; hayli zamandan beri mâlum basın odaklarında polisle askeri birbirine zıt gibi göstermeye çalışan erbâb-ı kalemin niyeti açıktır; "Polis, hükümetin kanunsuz ve kirli niyetlerine hizmet ederken asker, cumhuriyeti ve laik düzeni koruyor" şeklinde sinsi, tehlikeli ve kirli bir kanaati kökleştirmeye çalışmaktalar.

Birkaç gün öncesine dair iki haberi örnek vereceğim; gazetenin biri sayfanın sol köşesinde Bostancı'da şehit edilen kahraman polisimiz Semih Balaban'ın vurulma ânını ima ederek operasyonun eksik taraflarını öne çıkarıyor; aynı sayfanın sağ kısmında ise Lice'de tuzağa düşürülerek şehit edilen 9 askere dair bir haber var ama bu haberde, operasyon kusuruna dair herhangi bir imâ yok. Niçin? Asker de bizim evladımız, polis de; ikisi de neticede milletin hâdimi ve huzurunun muhafızıdır; niçin böyle sinsi habercilik tertipleriyle birini ötekine karşıymış gibi göstermeye kalkışıyorlar ki?

Altını önemle çiziyoruz; imâ ettiğimiz basın kuruluşları, fiilî tekellerinin ve kamoyunu etkileme güçlerinin azaldığını hissettikçe hırçınlaşıp, zümre çıkarlarını devletin güçleri üzerinden ve birini ötekine karşı imiş gibi kışkırtarak savunmaya çalışıyorlar.

Kimse kusura bakmayacak; ben 1 Mayıs'ın polisleri sotaya düşürüp taşlama ve şiddete güzelleme bayramı olarak "coşku"yla kutlanmasından hiçbir şey anlamıyorum. 1 Mayıs'ı marjinalleştirmeye kimsenin hakkı yok.

Genç Sivilleri ise kutluyorum; 1 Mayıs'ın en temiz ve en anlamlı gösterisini tam bir zekâ gösterisiyle onlar yaptılar; helâl olsun.