Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İsrafın önlenmesini amaçlayan genelgeler, hemen bankoda çalışan memurun kağıt-kalem ihtiyacına aksettirilip bir kamuoyu oluşturma kampanyası ile yasaklar delinmeye çalışılır.

Sene sonuna doğru ödeneklerdeki paranın düyûna kalmaması için lüzumlu-lüzumsuz nice kırtasiye alımının yapıldığını ise bilmeyen yoktur.

Bütün memurlar bilir; her sene tasarruf genelgesi yayınlanır ve birkaç ay sonra her şey eski düzenine avdet eder. Bürokrasimiz tasarruf yapmaz, yapamaz; sebebi "deriiin" sosyo-kültürel saiklerdir.

Geçen hafta Zaman gazetesinde yayınlanan Salih Boztaş"ın haberini istisnâ kabul edebilir miyiz: Dışişleri Bakanlığında kağıt ve kırmızı kalem sıkıntısı çekilmekteymiş. Haberdeki "üst düzey bir yetkili, bir kırmızı kalem talebine aylardır cevap alamadığından şikayet ediyor" ayrıntısı da cabadan. "Kırmızı kalem için yazışma yapacağına git çarşıdan bir kırmızı kalem alıp kullan" diyesi geliyor insanın. Kağıt kıtlığı yüzünden kullanılmış sayfaların diğer yüzüne muhtaç olmak ise, aynı kalemden tertiplenmiş bir "ödenekleri açın" feryadına benziyor.

Telekom"da çalışan bir arkadaş anlatıyor: "Biz bir nokta vuruşlu yazıcıya onbeş bilgisayar bağlayıp kullanıyoruz; alt katta bütün vaktini dantelayla geçiren iki hanım memurenin masasında son model iki bilgisayar ve renkli lazer yazıcı mevcut. Yazıcıların üstünü çiçek koymak için kullanıyorlar."

Bu kağıt-kalem edebiyatı yıllardır yapılır; kağıdın en iyisinin topu 5 milyon lira, bir o kadar da kaleme ayırsanız on milyona bir memur bir senelik kırtasiyesini çıkarır. "Devlet almasın, memur cebinden versin" demeye getirmiyorum ama öyle olsa ne çıkar ki? İdareci seviyesindeki bürokrat takımının israfı korkunçtur; eğer harcamaya para bulabilirlerse badanadan otomobile, bilgisayardan perdeye kadar her şeyi değiştirerek hiyerarşideki yerlerini parlatmaya çalışırlar. O yüzden genel çapta israfın önlenmesini amaçlayan genelgeler, hemen bankoda çalışan memurun kağıt-kalem ihtiyacına aksettirilip bir kamuoyu oluşturma kampanyası ile yasaklar delinmeye çalışılır. Sene sonuna doğru ödeneklerdeki paranın düyûna kalmaması için lüzumlu-lüzumsuz nice kırtasiye alımının yapıldığını ise bilmeyen yoktur.

Vaktiyle dehşet verici bir bilgisayar israfı yapılmıştı hatırlanır mı? Taş gibi daktilolar bir senede yerini elektronik daktilolara terk etmişti; iki sene sürmedi bilgisayar furyası çıktı ve eskiler depolarda çürütüldü. Masanın üstüne bir bilgisayar koymak, statü vurgusunun en mühim işareti sayıldı. Doksanlı yılların ortalarında o bilgisayarların hiçbir kamu işini hızlandırmadığını, kamu idaresinin bugün bile doğru dürüst veritabanı kullanamadığını, sırf daktilonun yerini tutsun diye alınan bilgisayarların bu defa memurların eğitim açığı sebebiyle astarından beş kere pahalıya geldiğini bilmeyen yok.

Dışişleri"ndeki sıkıntının sebebi başka ve o sebep haberin ayrıntılarında var; dış temsilciliklerdeki lüzumsuz personelin içeriye çekilmesiyle bakanlıkta oda, masa, iskemle vb. cinsinden bürokratik ihtiyaçlar zuhur etmiş. İsraftan bahsederken "personel" kalemini unuttuk! Özelleştirilebilen KİT"lerin şimdi kaç kişiyle çalıştığına bakarsanız mesele aydınlanır. Problemin iki keskin yüzü var; niteliksiz elemanı gizli işsiz kadrosuyla istihdam etmeniz israftır; nitelikli adamlardan -sebebi her ne olursa olsun- verim alamamak ikinci bir israf. Pek çok kamu kuruluşundaki "bankamatik memurları"nın varlık sebebi işte bu. Anlayacağınız kırmızı kaleme gelene kadar vakit akşam olur bu vâdide!

Karizma dergisinin son sayısında (18.) İlber Ortaylı"nın Osmanlı ve Cumhuriyet Hariciyesi üzerine güzel bir mülakatı yayınlandı; o sohbeti okuyunca "kırmızı kalem"e muhtaç edilmemesi gereken son kurumun hariciye olduğunu görüyorsunuz; belli ki hariciyenin zonklayan yeri bir başka cihettir; ülkenin en rasyonel, en batılı, en nitelikli ajanlarının çalıştığı kurum bile neticede bürokrasimizin bünyevi zafiyetlerini paylaşmak zorunda kalıyor.

İlber Ortaylı"nın bir ilginç tesbitini sizlerle paylaşmak isterim; Hoca diyor ki, bizim hariciye memurlarımız temsilciliklerde hem temsil görevlerini yerine getiriyor, hem de yoğun bir şekilde içişlerine dair hizmetler (evlenme, pasaport, noterlik, askerlik işlemleri vb.) görüyor. Bu durumda meslek içi eğitime tabi tutularak sadece hariciye bünyesinde değil, genel idarenin muhtelif yerlerinde görgü ve birikim sahibi olmaları son derece yerinde olacaktır. Zira Türk hariciyesinin kuruluş geleneğinde diplomatların yeri gelince iç hizmetlerde yani valilik, genel müdürlük, kaymakamlık gibi hizmetlerde yetişmiş bulunması esastır.

Ne yani, hariciyede her memura bir top kağıt, iki kalem dağıtılınca sıkıntı yatışacak mı zannediyorsunuz yoksa?

MEMURLAR VAKFI

İki hafta önce Memurlar Vakfı tarafından düzenlenen bir konuşma için Ankara"da idim ve daha önce böyle bir kuruluşun varlığından haberim yoktu. Yöneticileri ve mensuplarıyla tanışınca hayli şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Tamamen amatör bir heyecanla ve mütevazı maaşlarından ödedikleri aidatlarla bir araya gelip sosyal faaliyetlerde bulunan (bu arada daha önce yazarlık ve yayıncılık tecrübesine sahip olmadıkları halde dergi yayınlama hazırlıklarına girişen), sohbetler, sergiler, eğitim faaliyetleri düzenleyen, canlı, kıpır kıpır ve enerji dolu insanlarla karşılaşacağımı ummuyordum. Ankara gibi ulaşımı nisbeten problemli bir şehirde haftada neredeyse üç-dört akşam bir araya gelerek bilgilerini biraz daha artırmak için didinen, kendi aralarında gayet samimi bir dayanışma ağı kuran bu genç memurlar beni çok etkiledi.

Tebrikler ve nice yıllara!

HARİCİYECİ DENİLİNCE....

İlber Ortaylı, Karizma dergisindeki mülakatında, Dışişleri memurlarının, diğerlerine oranla farkını ve niteliklerini şöyle sıralıyor; ben çok ilginç buldum ve sizlerle paylaşmak istedim:

a- Diğer memurlara oranla hariciye memurları daha sıkı bir iş temposuna sahiptir ve daha fazla iş çıkarırlar. Bir başka memurun bir haftada yazacağı mektubu hariciyeci bir günde tamamlar. Türkçeleri düzgündür.

b- Verilen işi uyku pahasına ertesi güne yetiştirir; sabah raporunu teslim ederken tıraş olmuştur, kıravatlıdır ve şıktır.

c- Bürokrasinin vazgeçemediği lüks ofislerde, lüzumsuz sayıdaki telefon ve faks cakasından çok uzakta mütevazı şartlarda çalışırlar.

d- Bürokrasinin en batılı kesimidir ve bu yüzden husumet celbederler.

e- Çalışma usullerinde ve muhakeme tarzında Hariciye geleneği denilen birikimi devam ettirir ve uygularlar.