Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kadim Şark'ın niçin "kıssa"yı tercih ettiği üzerine gereğince kafa yorulmalıdır. Kıssa hem söyleyiş tarzı, hem öğretim metodu, hem de tahlil biçimi olarak batılı tarzdan dikkat çekici bir surette ayrılıyor; ilk tabakası hikâye, ikincisi hikmet, üçüncüsü tahlil. "Kıssa"yı anlamadan şark'ın derûnuna girmek mümkün değil.

Kitâbu'l-Ezkıyâ'dan* beğendiğim birkaç kıssa ve kısa nükteyi sizlerle paylaşmama müsaade eder misiniz?

Evvelâ "Efendimiz"den bir tesbit: "Aklının sağlamlığını bilmeden, kişinin Müslümanlığına hayran olmayınız". Ardından Ebu Zekeriyâ'dan bir rivâyet: "Kişi cennette aklı ölçüsünde zevk alır". (s. 9-12)

Bağdad'ın köprü tarafında iki âmâ dilenci vardı. Dilenirlerken "Ali için!", diğeri ise "Muaviye için!" derdi. İnsanlar da onları destekler ve ikiye ayrılırdı. Desteklediklerine fazla verirlerdi. Akşam olduğunda dilenciler bir araya gelerek bu şekilde topladıkları paraları aralarında paylaşırlardı. (s. 112)

Zulmüyle mâruf Haccac, kendisini tanımayan bir köylüyle konuşuyordu. Ona dedi ki,

-Ey köylü, Haccac hakkında ne dersin?

-Zâlim ve haindir!

-Öyleyse onu Abdülmelik'e (halifeye) niçin şikâyet etmedin?

-Allah ona lânet etsin; o daha zâlim ve hain biridir!

Derken maiyeti etrafına toplanınca köylü Haccac'ı tanıdı. Haccac köylünün ata bindirilmesini emretti. Köylü hemen atını Haccac'a doğru sürerek,

-Ey Haccac dedi, aman bu konuştuklarımız aramızda kalsın ve sakın kimse öğrenmesin!

Bunun üzerine Haccac güldü ve köylüyü serbest bıraktı.

Taassubun ne kadar körleşebildiğini anlatan müthiş bir kıssa:

Haricî terörünün kol gezdiği devirde Vâsıl bin Âtâ, beraberindeki insanlarla yolculuk ederken bir Hârici ordusu ile karşılaştılar. Vâsıl, yanındakilere şöyle tembihte bulundu, "hiç kimse konuşmasın, sözü bana bırakın". Harîciler mûtad üzre bu topluluğu kendilerine muhalif Müslümanlar addederek katletmeye kalkıştıklarında Vâsıl onlara, "Biz müşrikleriz ve Allah'ın kelâmını işitmeye geldik" cevabını verdi. Bunun üzerine Hariciler yumuşadı, içlerinden birisi Kur'an okumaya başladı. Bitirince Vâsıl, "Allah'ın kelâmını işittik, şimdi bize nasıl güvende olacağımızı ve İslâm'a nasıl gireceğimizi bildirin" dedi. Bunun üzerine Hâriciler gereken mâlumatı verdikleri gibi, Vâsıl'ın da aralarında bulunduğu topluluğun kendi mıntıkalarında güvenle seyahat etmesine izin verdiler. (s. 126)

Adamın biri, bir tufeylî (otlakçı) ile yola çıkar. Acıktıklarında adam tufeylîye,

-Git biraz et satın al, deyince tufeylî, "vallahi yapamam" cevabını verir. Adam gidip eti aldıktan sonra,

-Bari eti doğra, diye ricada bulunur; tufeylî ise "vallahi bu işlerden anlamam" diye işi geçiştirir. Adam eti pişirmek üzere ocağa koyar,

-Kalk şu eti karıştır bâri

-Vallahi beceremem, üstüme-başıma dökerim

Nihayet et pişer, adam yemeği sofraya koyar ve hayli imâlı bir ses tonuyla, "buyur yiyelim" davetinde bulununca tufeylî şöyle cevap verir,

-Vallahi sana çokça muhalefet etmekten utanıyorum, diyerek sofraya kuruluverir. (s. 178)

Bir emirin maiyetindeki danışmanlardan biri, bir ara küçük abdeste sıkışarak dışarı çıktı. Dönüşte emir, "neredeydin?" diye sorunca danışman şöyle cevap verdi,

-Görüşümü düzeltmeye gitmiştim efendim!

*İbnü'l Cevzî, Zekiler Kitabı (Kitabu'l-Ezkıyâ), Çev: Enver Günenç, Şule Yayınları, İst., 1998, 224 s.