Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan'ın "başörtüsü için gerekirse referanduma gidilebilir" sözünü nereye koyacağız: Siyasetçiler bazen ayaküstü konuşurken, menzili iyi hesap edilmemiş laflar sarf edebilirler; o cümleden midir, sanmam çünkü tekzip edilmedi.

Bazen ayaküstü intibaını vererek o lafın toplumda nasıl dalgalanacağını merak ederler ki bu ihtimal daha kabul edilebilir görünüyor.

Başörtüsü yasağından ötürü yıllarca acı çeken ve hak kaybına uğrayan insanların kulağına telaffuzu hoş gelebilir ama bu fikir, bana göre bir kıyamet senaryosudur. Türkiye'yi, bugüne kadar görülmemiş tarzda germekten ve ucu nereye gideceği belirsiz kaotik krizlere sürüklemeden başka bir şeye yaramaz.

"Niçin efendim, referandum anayasal ve demokratik bir yol değil midir?" itirazını gerçekçi ve makul bulmam. Hükümetin bu konuda referandumdan söz etmesi bile siyaset yapabilme sahnında zorlandığını göstermesi bakımından sakıncalı; kaldı ki Türkiye'nin AB'ye girmesi konusunda bile akla gelmeyen referandum seçeneğinin, başörtüsü konusunda hatırlanması hiç isabetli değildir.

Hükümet, başörtüsü konusunda devletin laikçi çekirdeği ile seçmen tabanından yükselen talepler arasında sıkışmış görünüyor ama her siyasi heyet, "siyaset" yapmak vaadi ile hükümet olur; başörtüsünü referanduma götürmek kağıt üstünde bir siyaset şıkkı gibi görünüyorsa da özel şartları sebebiyle siyaset dışı bir tercihtir ve devletin kurulma safhasındaki yazılı olmayan misakı kırmak anlamını taşır. Nedir o yazılı olmayan misak? Şudur: Devletin doğrultusu ile milletin istikameti birbiriyle zıtlaştığında gerilim yaratılmayacak, başka çareler üretilecektir; bu misak milletin devletle yaka-paça olmak gibi bir siyasi gelenekten gelmediğini de zımnen ihtiva eder. Devletle toplum arasındaki ihtilaflar usulet ve suhuletle ama mutlaka tedrice yayılmış bir sabır aralığında halledilecektir. Çatışma olmaz. Referandum ise, ne türlü te'vil edilirse edilsin, bu noktada çatışma biçimde yorumlanmaya son derece müsaittir.

Referandum sadece oy sandıklarından çıkan sonuçlardan ibaret değil; onun bir de propaganda süreci var ve bu esnada kimlerin ne türlü konuşacağını kimse kestiremez. Genel seçimleri "Müslüman sayımı" gibi telakki eden yorumlar da gördük vaktiyle. Referandum sandığını, Hak ile bâtılı ayırd edecek mizan terazisi gibi sunmaya kalkışacaklar da çıkar, "çağdaş ve laik hayat tarzını korumak için siperlere!" çağrısı yapanlar da... Mesele o saat bir hukuk meselesi olmaktan çıkar, inançların tokuşturulduğu bir müsabaka rengine dönüşür. Hafazanallah, aklıma üşüşen feci ihtimalleri hatırlamak bile istemem.

Neticesini merak etmeye lüzum var mı? O referandumdan başörtüsü taraftarları galip çıkar ama ne pahasına? "Ne pahasına olursa olsun!" diye yiğitlenmekte muktedirlikten işaret görmem. Zaten bütün toplumsal mutabakat unsurlarının lif lif sorudan geçirildiği bir safhada başörtüsü referandumuyla yeni mutabakatsızlık alanları ihdas etmekte fayda yoktur. O kaosun hangi kapıya açılacağını bugünden kimse tahmin edemez.

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, son derece makul bir teklif getirerek anayasa değişikliğine destek vaat ediyor ve referandum ihtimalini eleştiriyor. Teklif makul fakat mahreci itibariyle mümkün değildir. Hükümet, üyeleri kendi içinden bölünmüş bir partinin desteğiyle bu riske girmeye çekinecektir. E, çare nedir o halde?

Çarenin adı belli, çare siyasettir, kelimenin en geniş anlamıyla siyaset; siyaset adamlarının varlık sebeplerini teşkil eden şey yani. Kaosu davet etmeden, muhali zorlamadan, kırıp-dökmeden mesafe almanın öteki adı.