Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İsmini kasd-ı mahsus ile buracıkta zikretmek istemediğim birisi, "15 yılı Atatürk, 12 yılı İnönü yönetiminde geçen tek parti döneminin eleştirilmesi, tarihin en kör ve nankör tavırlarından biri olmalı" diye uluorta esip gürlemese bu konuya değinmeyecektim.

Dikkat buyuruldu ise yukardaki cümlede "eleştiri" tâbiri kullanılıyor; tezyif, karalama veya inkâr denilmiş olsa belki cümle bu kadar sakîl görünmeyecek.

Eleştirinin körlük ve nankörlükle eş tutulması, hiç şüphesiz Tek parti devrinden kalma bir "yandaş aydın" tavrıdır çünkü nankörlük, iyiliğe küfrân ithamını içinde barındırır; Tek parti idaresini -üstelik hâlâ!- destekleyebilen "aydın", kendi halkını, kendi iyiliği için dövmekte mazur görmeyen hastalıklı bir siyânet psikolojisinden hareket ediyor. Marîz bir durum; hastalıklı bir tepki.


1926'da Maarif Vekili Necati Bey, Sanayi-i Nefîse Encümeni'ni topluyor ve mekteplerden Türk müziği eğitimini yasaklıyor. "Müzik devrimi" bahsine biraz sonra yeniden geleceğiz fakat bu Encümen çok daha ilginç bir başka konuyu daha tartışıyor. Encümen reisi Ressam Nâmık İsmail ve Çallı İbrahim Beyler, bir dilekçe sunarak ressamların eserlerini sergileyecek münasip bir salon bulamadıklarını ve hükümetin bu iş için uygun bir yer bulmasını, daha doğrusu düpedüz Sultanahmet Camii'nin tahsisini istiyorlar. Encümen, bu teklifi kemâl-i ciddiyetle ele alıyor ve hattâ müzakere esnasında ressam üyeler, "fakat" diyorlar, "ışık meselesi mühimdir; Sultanahmet Camii'nde yukardan gelen ışık yetersiz; bu yüzden kubbede muhtelif delikler açılarak mekâna bol ışık düşmesi gerekir". Maarif Vekili Necati Bey tam da "mehel ve münasiptir" diyecek iken Mimar Kemalettin Bey pür hiddet ayağa kalkıp bir güzel verip veriştirince Sultanahmet'in resim galerisi yapılması fikrinden ister istemez vazgeçiliyor.

Bu bilgiyi bize aktaran Cemal Reşit Rey, biraz de esefle diyor ki; "Sanat inkılâplarında isabetli karar alınmasının ne kadar zor olduğunu o gün unutulmaz şekilde anladım."

Bu arada minik bir not ilave edelim; sözü geçen Sultanahmet Camii, tam da o günlerde -her nedense?- boştur ve kapalı tutulmaktadır; sebebini Tek parti dönemini hâlâ şevkle savunabilen tekpartici yazar takımından sorunuz; belki hatırlarlar.

Cemal Reşit Bey, "Atatürk ve Müzik" başlıklı yazısında müzik inkılâbının nasıl yapıldığına dair ilginç bilgiler de vermektedir: "Atatürk'ün direktifi üzerine bir müddet sonra (1934'te) Maarif Vekili Abidin Özmen, sekiz müzisyen olarak bizleri [isimler sayılıyor] Ankara'da kongreye toplamıştı. Toplantı açılıp nâzikâne nutukların teatisinden sonra, Maarif Vekili sevimli şivesiyle bizlere 'Ey, hadi bakalım, musiki inkılâbı yapacakmışız, bunu nasıl yapacağız?' demesi üzerine kongrede bir şaşkınlık havası esmeye başladı. Toplantı dört saat kadar devam etti. Arada sırada Maarif Vekili'ni telefona çağırıyorlardı. Son telefondan sonra Abidin Özmen, heyecanla bizlere: "Paşa Çankaya'dan birkaçtır telefon ettiriyor. Musiki inkılâbı ne yoldadır diye soruyor" dedi. Biz büsbütün şaşkına döndük. Ne gibi bir karar alınacağını bir türlü kestiremiyorduk..." (Orkestra dergisi, sayı 9, Aralık 1963)


Eleştiri güzel ve doğru bir tashih biçimidir sayın baylar; bu yolu kapatırsanız hakikati küllemiş olmazsınız, bilakis hakikatin yerini dedikodu, küfür ve suizannın lehine boşaltmış olursunuz (Bu vecize benden!)

Tek parti devrinin matah bir şey olmadığını, hâtırasını savunmanın nihai kertede bu ve şu gibi savunucularının elinde kalmış olmasına bakarak da anlayabiliriz ki, esef edilecek hâldir.