Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Eğer trafik polisi, o mâlum "görevini yapan memur" edâsıyla benden ehliyet-ruhsat isteyip ceza yazmaya yeltenseydi ona şöyle seslenecektim,

-Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

Polis bir an, "baltayı taşa mı vurduk yoksa" diye durakladıktan sonra tanımadığına kanaat getirip, "Yoo, bilmiyorum ama bu size işlem yapmamı engellemez" diye diklendiğinde yapıştıracağım cevabı hazırlamıştım bile,

-Ben de sizin kim olduğunuzu bilmiyorum; o halde bırakınız da yoluma gideyim!

Korktuğum olmadı; kontrol noktasına yaklaşırken polis eliyle "geç" işareti verince saniyeler içinde hazırladığım "soğuk espri" güme gitti ama sevinmedim de değil hani.

Milli atletimiz Süreyya Ayhan, antrenman yapmak için önceden haber vermeden spor sahasının kapısına dayanıp da görevli tarafından içeriye alınmayınca aynı espriyi tekrarlamış,

-Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Memur da saf saf, "yoo tanımıyorum" cevabı verince Ayhan'ın antrenörü, "Sen git müdürün gelsin" diyecek olmuş. İş büyümüş. Tesise alınmayan Süreyya Ayhan o sinirle otele gidip basın toplantısı düzenlemiş, ortalık karışmış. Başbakan milli atletimizi arayıp on dakika görüşmüş ve aksaklıkların derhal giderileceği teminatını vermiş. Antalya Valiliği hemen soruşturma başlatmış. Genel müdür Atalay, Federasyon'un kabahatli olduğunu söylemiş. Antalya Gençlik ve Spor il müdürü ise, "Bize resmi yazı gelmedi. Programından bizi önceden haber etseydi elbette bu aksaklık olmazdı" diye kendini savunurken Burdur Valisi ise durumdan vazife çıkarıp, "Ayhan'a her türlü garanti ve kolaylığı sağlarız, gelsin Burdur'da antrenman yapsın" demiş.

Bitmedi, Ayhan'ın antrenörü Kop diyor ki, "Süreyya vatandaşlarla beraber koşuyor. Büyük yanlış. bir çarpışma olsa, Süreyya sakatlansa bunun hesabını kim verebilir? Vatandaş tabii ki koşacak ama atletler spesiyal bir çalışma yapıyor. Vatandaşlarla aynı pistte bulunması sakatlıklara neden olabilir". Yorumum yok ama şu "vatandaş" tabirine bayıldım doğrusu. Hani ne demişlerdi vaktiyle, "halk plajlara hücum edince vatandaş denize giremiyor"; iyi, iyi, terminolojide bayağı mesafe almışız!

İnsan "interneyşınıl" bir şöhret olunca mahalli aksaklıklar sinirini bozabilir. Netice itibariyle yedekte bu Süreyya Ayhan'lardan elli-altmış tane daha yok ki, kaprisini görmezden gelebilelim. "Kapris" mi dedim; ağzımdan yel alsın, "hak" demeliydim. Süreyya Ayhan bizi daha şimdiden AB'ye girdi sanıyor galiba. Mesela oralarda gecenin olmadık vaktinde stadyuma girer, antrenmanını yapar, duşunu alır çıkarsın; kütüphanede işin mi var; sabaha karşı bile olsa kapıyı açar, istediğin kadar çalışırsın diyorlar. Söyleyenlerin yalancısıyım ama bizde olmaz! Niçin olmaz, çünkü "vatandaş"ın suiistimalinden korkulur; bakarsın antrenman pistinde uzuneşek oynamaya kalkışır, çimlerde mangal sefası sürerler. Ne yapacaksın; önceden yetkiliye haber vereceksin; kapıdaki adam da kime geç, kime dur diyeceğini bilecek.

Bayan Ayhan'ın antrenörü kapıdaki bekçiye, "sen git müdürün gelsin" diyeceğine, daha önceden sorumluya telefon edip bilgi verseydi bu tatsızlık olmazdı elbette. Bu gibi nahoş ve sevimsiz vesilelerle gündeme gelmek hiç hoş değil; Ayhan ve antrenörü Olimpiyat'ta altın madalya alamazlarsa dönüşte işleri zor bana göre; bizimkiler altına saygı gösterirler, gerisi "fair play"imizi ilgilendirmez...

İnsanın "üüf" diyesi geliyor; bir bardak suda kasırga.


Özür ve düzeltme: Çarşamba yazısında Şair Baki'yi sehven "Şeyhülislâm" makamına getirmişim; Rahmetli'nin ruhu şâd olmuştur ama özür dileyerek belirtmeliyim ki Bâki, çok istemesine ve birkaç defa eşiğe kadar gelmesine rağmen Şeyhülislâmlık makamına erişememişti. Düzeltiyor, özür diliyor ve hatamı ta Kazakistan'dan fark eden dostlarıma teşekkür ediyorum.