Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

“Başbakan zannetmektedir ki Orta Asya’ya gitmek, Orhun Abideleri’nin yolunu yaptırmak (...) milliyetçiliktir...”

Bu cümle, miting meydanında MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından söylendi. Bu cümleyi tamamlayan ana fikir, haberin manşetidir: “Bizim milliyetçiliğimizle Erdoğan boy ölçüşemez!”

Milliyetçilikte yarışmak kötü ama çok kötü bir fikir. “Ben senden daha çok milliyetçiyim” iddiası, Türkiye’nin hâlihâzırında ancak daha fazla bağırıp sertleşerek ispat edilebilecek bir davranış. Milliyetçilikte rekabet tehlikeli fakat bu kapıyı, MHP oylarına ihtiyaç duyan Başbakan’ın araladığını hepimiz biliyoruz. Bahçeli ise seçmen kitlesine yönelen AK Parti ilgisini, “Sen milliyetçilikte bizimle boy ölçüşemezsin” çıkışıyla önlemeye çalışıyor.

Siyaset yapıyorlar... Beğensek de beğenmesek de Türkiye’de siyaset bu tarz üzere yürüyor. Bu tartışmanın tarafı olmak çok da anlamlı değil fakat “Orhun Abideleri’nin yolunu yaptırmak” cümlesi beni, kültür milliyetçiliği, daha doğrusu milli kültür değerlerinin nasıl savunulması ve çoğaltılması mânâsında ilgilendiriyor. Türk dilinin ilk yazılı ve önemli metnini teşkil eden Orhun Abideleri’nin yolunu yaptırmayı bu açıdan değerli ve olumlu buluyorum. Bizim neslimiz bu yazılı abidenin silik ve kötü basılmış fotoğraflarını rahmetli Muharrem Ergin’in kitabında gördü. Günün birinde değil yolunu yaptırmak, oraya gidip ziyaret edebilmek bile havsalalarımıza girmedi. Hoş tesadüf, bir hafta önce Orhun yazılı taşlarının bire bir yapılmış kopyasını (imitasyon) Gaziantep’i süsleyen parklardan birinde görünce çok mutlu oldum.

Benim anladığım milliyetçilik, daha doğrusu millete ve milli kültüre hizmet, “Ben daha çok milliyetçiyim” diye tehlikeli bir rekabete girişmek yerine milli ve evrensel insanlık değerleri ile toplum arasındaki mesafeyi kısaltmaktan geçer. Tarihî eserleri onarıp kullanıma açmak, yeni müzeler kurmak, yayın faaliyetlerini desteklemek, milli benliği en arızasız ve makbul hâliyle inşa etmektir. Milliyetçiliğin siyaset sahnesinde bir üstünlük karinesi gibi kullanılması başından beri yanlıştı, hâlâ yanlıştır ve daima yanlış kalacaktır. Böyle bir dil kullanmak, diğer partileri ve yurttaşları dışlamak anlamını taşıyor çünkü; oysa ki bir millete ve onun değerlerine mensup olmak anlamıyla milliyetçilik, herkesin tabii hâli ve duruşu sayılmalı, rekabete konu olmamalıdır.

Kültür sahnında milliyetçilik yapmak, slogan ve nutuk milliyetçiliğinden daha zahmetli, buna mukabil siyasi menfaati daha az bir yoldur: Bir şeyi sadece “söylemek”le “yapmak” birbirinden çok farklı şeyler. Söylemek kolay; yapmak ise zahmetli, pahalı, emek ve bilim gerektiren bir niteliğe sahip. Küçük ama bence mânidar bir örnek; işte bu mânâda Orhun Abideleri’nin yolunu yapmak, Türklük üzerinden hamâsî nutuk çekmeye göre daha değerlidir. Türk milliyetçiliğinin en pozitif ve yapıcı şekli emekle olur: Türk lisanını tarihî boyutları ve bütün lugât zenginliği ile öğrenip tasarruf edebilmekten, Türk edebiyatı ve tarihi bilmekten, İslâm-Türk sanat birikimi hakkında uzman seviyesinde değilse bile ona yakın derecede mâlumat sahibi olmaktan bahsediyorum; sadece Türk-İslâm kaynaklarını değil, bu bilginin daha anlamlı bir çerçeveye oturabilmesi için başka milletlerin ve kavimlerin medenî tecrübelerini de mukayeseli olarak öğrenmekten bahsediyorum ve hepsinden önemlisi, milliyetçiliğin saldırgan değil, kendi değerlerinden vakur bir ruh olgunluğu, bir davranış kemâlâtı şeklinde insanda tecellî etmesini vurguluyorum.

Milliyetçiliğin yakın tarihinde hamâset ve slogana dayalı üslûp egemendi; korunmacı, sızlanmacı ve itirazcı milliyetçilik kavrayışını, üretici ve yapıcı milliyetçiliğe dönüştürmekte başarısız olduk. Bunu söylemek bir yerde canımı acıtıyor ama ifade etmeliyim ki bugünün milliyetçiliği sadece vatandaşın heyecanını, korkularını ve “öteki”kine duyduğu nefreti köpürten bir tarzda yürütülüyor. Evet, bu, milliyetçiliğin ergenlik hastalığıdır ve bu safhadan çoktan geçmiş olmamız gerekiyordu. Seçim esnasında “Kim daha milliyetçi?” yarışmasında taraf olmaya davet edilmekliğimiz tek kelimeye acıdır.

Türk milleti, şu sancılı ergenlik sivilceli dönemi atlattığında ancak “Büyük” sıfatına lâyık olabilecektir; bu cümlenin içinde siyasi partileri, milliyetçilik üzerinden çıkar sağlamaya pişman ettirmek de var elbette…

Görür müyüz dersiniz; inşallah derim!