Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Haberi duyunca Zaytungcular’ın muzipliği sandım; hemen ardından hükümetin “O kadar da değil, esprinin de bir hududu olmalı” şeklinde tekzip yayınlamasını bekledim. Aa, doğruymuş; AK Partili iki vekilin imzasını taşıyan teklifte, MİT’i “Muhaberat” yetkileri ile donatan maddeler var!

Başbakan’ın bir süredir, “İstiklâl mücadelesi” deyip durmasının hikmeti netleşmeye başladı. 17 Aralık sürecini casuslarla, dış güçlerle, vatan hainleriyle, faiz ve vaiz lobisiyle, işbirlikçilerle izah ederek Türkiye’nin zorlu bir düşman saldırısı altında olduğunu tasvir eden hükûmet, durumu 1921 yılının ağır atmosferine bağlayarak ülkenin bir istiklâl harbi yaşadığı kanaatini pekiştirmeye çalışıyor. Bu kadarını Zaytungcular bile tahayyül edemezdi bence!

Hatırlayalım mı: 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesi yürütme (İcra kudreti) ve yasamayı (teşrî selâhiyeti) Büyük Millet Meclisi’ne veriyordu; bu uygulamaya siyasi lügatimizde “Tevhid-i Kuvva”, yani güçlerin birliği denilir. M. Kemal Paşa aynı yıl BMM’de bu kavramı şöyle savunmuştu: “Hakikatte efendiler, tabiatta, alemde taksim-i kuvva (güçler ayrılığı) yoktur! Taksim-i Kuvva ideal bir çözüm değil, hükümdarları müstebit iktidarların etkisini hafifletmek için bulunmuş bir çare, bir ehven-i şerdir.”

Bu prensibin Milli Mücadele’deki en mânidar uygulaması, 5.8.1921’de Meclis’ten geçen Başkumandanlık Kanunu’dur. Kütahya-Eskişehir hattında tutunamayan milli kuvvetlerin çekilmesi büyük endişeye yol açınca Meclis, M. Kemal Paşa’dan cephe kumandanlığını üstlenmesini ister. Paşa bu teklifi Meclisin yetkilerini fiilen kendisi üstlenmek şartıyla kabul eder. Kanunun ilk tezahürü, “Tekâlif-i Milliye emirleri”dir ve bu emirler, olağanüstü şartlar icabı zoralım ve angarya türü yaptırımları öngörür.

Yeni istiklâl mücadelesinin püflerini, böyle bir tarih arkaplanı önünde okumak gerekiyor işte…

Önce 17 Aralık soruşturmasını yürüten adli ekiplerin etkisiz hale getirilmesi, ardından HSYK’yı neredeyse Adalet Bakanı’na bağlayan kanun, onun ardından İnternet’in yürütmenin gözetimine verilmesi ve nihayet MİT teklifi bir araya gelince tablo netleşiyor: Hayır, hükümet, 1921’de olduğu gibi her evin bir askeri giydirmesini, bilumum ticari malın, makineli vasıtanın, yiyecek ve giyeceğin % 40’ına el konulmasını, zanaatkârların ordu emrinde çalışmasını teklif etmiyor. Yeni istiklâl mücadelesi artık daha asrî tekniklerle yürütülecektir! Yani hükümet hakkında açılması muhtemel bütün soruşturmalar ânında engellenecek, her internet kullanıcısına sâbıka kaydı tutulacak ve MİT herkesi izleyen, dinleyen ve gözleyen bir büyük ağabey gibi geniş yetkilerle donatılırken sadece Başbakan’a karşı sorumlu kılınacaktır.

Mantık şu: Tehlike büyük, “kimse kusura bakmasın” tedbir alırken ufağa tefeğe bakamayız!

MİT teklifini Zaytung muzipliği zannetmekte haklıyım, çünkü olup bitenler kaba bir tarih parodisinden başka bir şey değil. “Hak ve hürriyetleri daraltıyorum ama sor bakalım niçin böyle yapıyorum” diyen asık suratlı zihniyet, nihai kertede zihinde sadece kara mizah tesiri bırakıyor.

Korku filmlerini hızlı oynatırsanız komediye dönüşür; Korku filmi çünkü hükümet, herkesin temel hak ve hürriyetlerini kısıtlıyor ama gülünçtür çünkü o kadar telâşlı, o kadar acemice, o kadar palaspandıras davranılıyor ki sonunda dehşete kapılmak yerine gülüyorsunuz.

Zaytungcular müteessirim; bugünlerde AK Parti’den sâdır olan kanun teklifleri, sizin gazete haberlerinden daha eğlenceli. Kapatın gitsin bence caanım gazeteyi…

Bu yakınlarda birisi çıkıp, “Rahmetli paşa seçimle mi gelmişti, yok seçim-meçim; dağılın bre” derse hiç şaşmayacağım ha; bir adım sonrası budur: Mustafa Kemâl Paşa parodisi! [email protected]