Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

1983 yılında dünyanın en itibarlı mimarlık ödüllerinden biri olan Ağa Han Ödülü'nü kazanan Nail Çakırhan, geçen hafta vefat etti. Nail Çakırhan çok boyutlu ve renkli bir isim: Ağa Han Mimarlık ödülünü almasına rağmen şeklî ve resmî çerçevede bir mimar sayılmıyor. Çakırhan eğer vaktiyle Türk sivil mimarlığına ilgi duymamış olsaydı bile onu başka yönleriyle tanıyacaktık: Sol literatürde "Eski Tüfek" diye tâbir edilen birisi Nail Çakırhan. Cumhuriyet tarihinin ilk komünist kuşağına mensup. İstanbul Üniversitesi'nde felsefe okurken, Nazım Hikmet'in de içinde bulunduğu bir ekip tarafından yayımlanan Resimli Ay dergisinde (1927) çalışmaya başlamış. 1930'da Nazım Hikmet'le ortaklaşa bir kitaba imza atmış. 1932'deki meşhur komünist tevkifatında tutuklanarak cezaevine konulan Çakırhan, üç yıl hapis yatıp 1935 affı ile salıverildikten sonra Rusya'ya gitmiş. Kendi ifadesine göre Rusya'da "mülteci pasaportu ve melce" alan Çakırhan, kendisine verilen "Kola" ismiyle Yunanistan'dan gelmiş biri gibi tanınarak yabancı uyruklu bir hanımla evlenmiş ve 1939'da Türkiye'ye dönerek on yıl gazetecilikle uğraşmış. <!--more-->

Mimarlıkla alâkası, ikinci eşi ünlü arkeolog Halet Çambel'in görevli olarak üstlendiği Adana'daki Karatepe Müzesi inşaatında iyice belirginleşen Çakırhan, önceleri Ankara, daha sonra Fethiye, Datça, Dalyan ve Akyaka'da oteller, tatil köyleri için projeler üretmeye başlamış. Ağa Han Ödülü ile uluslararası bir üne kavuşan Çakırhan, böylece hayat çizgisini, ilk kariyer çizgisinin çok uzağında gayrıresmî mimar olarak sürdürmüş ve tamamlamış bulunuyor.

AKYAKA NOSTALJİSİ NASIL BAŞLADI?

Nail Çakırhan'a Ağa Han ödülü kazandıran eserin hikâyesi çok ilginç: 1970'te rahatsızlığı sebebiyle doktor tavsiyesine uyarak eşiyle birlikte Akyaka'ya giden Çakırhan, huzur içinde çalışabilecekleri bir ev inşa etmek maksadıyla iki dönüm toprak alır ve iki ustanın yardımıyla inşaata başlar. Bu binanın özelliği Akyaka yöresindeki geleneksel mimarlığın, yeni inşaata çok saygılı, sade ve ustalıklı bir mimarlık diliyle aktarılmasıdır. Sol çevrelerde itibarlı bir şöhrete sahip olan Çakırhan, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı sebebiyle daha önce tanınmaya başlayan Bodrum merkezli köy hayatına ilâveten, entelektüel sol cemaatin dikkatini Akyaka'ya celbeder ve bu cemaatin geleneksel tipte köy evi edinme ve yılın belirli zamanlarında burada yaşama arzusuna kılavuzluk eder. Yakın dostları, arkadaşları için geleneksel tarzda ev yapmaya başlayan Nail Çakırhan, kısa zamanda turizm sektörü için eser vermeye de başlar.

"SOL KILAVUZ"UN GEREKLİLİĞİ

Bu renkli hikâyede millî kültür birikimimiz için en dikkat çekici unsur, Nail Çakırhan'ın çevresinden ilham alarak tasarladığı o basit köy evinin sol entelektüel camiada gördüğü hüsnükabul ile geleneksel sivil mimarlığımıza resmî dikkatleri celbetmiş olmasıdır. Bu hizmeti için Çakırhan'ın hatırasına saygı duymamız gerekiyor.

Denilebilir ki "ne hizmeti; bin seneden beri içinde yaşadığımız geleneksel ev mimarlığının temel unsurlarını hatırlayıp, ondan ilham alarak aynı tarzda evler, meskenler yapmak ne zamandan beri mârifet oldu?" Haksızlık etmemeliyiz. Gençlik ideallerini ve eğitimini neredeyse tamamen Marksizm'e borçlu olsa da, derinliklerinde taşıdığı "yerli" heyecan ve estetiğin sesine kulak kesilen Nail Çakırhan, bize "kaybettiğimiz yitiği" sahiplenmemiz konusunda yardımcı olmuştur. Türkiye böyle bir ülkedir; en mâkul, en rasyonel, en verimli yerli kültür unsurlarının yeniden hayat bulması ve entelijansiya nezdinde itibar kazanması için bir "sağcı"nın değil, kesinlikle bir solcunun tavassutuna ve tasdikine ihtiyaç duyulur.

KOLON-KİRİŞ MAHALLELERİ

Bu vesile ile geleneksel sivil mimarlığımızın inşaat sektörüne etkisi meselesine yeniden değinebiliriz. İnşaat sektörü Türk ekonomisinin belkemiğini teşkil ediyor. Şehirlerimiz sürekli şantiye hâlinde boyuna kabuk değiştirirken Türk inşaat şirketleri içeride ve dışarıda önemli faaliyetlere imza atıyorlar. Bu inşaat furyasının yerli mimarlığımızdan yeterince ilham aldığını söyleyemeyiz. Mimari bir estetik endişesinden ziyade mekanik bir "kolon-kiriş" kolaylığına tevessül eden inşaat sektörümüz, yeni mesken inşasında zengin kültür birikimimizi büyük oranda ıskaladı. Nedendir bilinmez, gözümüze hep bir ahşap ve kerpiç karmaşası gibi görünen eski evlerimizin düzenli geometrik beton bloklara dönüşmesinde pek aceleci davrandık; kağşak ve köhne bir iki katlı ahşap yerine "üç apartman dairesi, bir dükkân" tekliflerinin tatlı rant hırsı başımızı döndürdü. Bu nokta önemlidir çünkü geleneksel mimarlığımızın ruhu, fazla irtifâya (yükselti, çok katlılık) müsaade etmeyen, arza yapışık, tabiatla ve çevreyle âhenkli, mahalli malzemeye dayalı, sade ama güzel bir yapılaşma anlayışına yaslanıyordu. Başta İstanbul olmak üzere medeniyetimizin en güzel şehirlerini, en güzel mahallelerini, -sadece çok katlı yapılaşmaya ve arazi rantına müsait olduğu için- çok katlı apartmanlarla değiştirdik. Biraz para ve variyet kazandık fakat şehirlerimizin mahalli ruhunu, mahalle hayatını ve aile düzenimizi kaybettik. Bu faturanın acı sonuçlarından biri şudur: Bugün eski tarzda inşa edilmiş iki katlı bir ev sahibi olmak ancak zenginlerin harcıdır; dar gelirliler apartman katlarında mahkûm; hâlbuki düne kadar ahşap ve az katlı evler orta hâlli-fukara ailelerin meskeniydi.

Garip çelişkidir! BİR ÖMRÜN ANLAMI

Nail Çakırhan'ın yaptığı evler, bugün için fiilen büyük bir anlam taşımıyor, zira bu evlerin inşası artık şehirlerimiz için uygulanabilir ve tekrarlanabilir olmaktan uzak kaldı; ancak şehirlerin kıyısında veya kır bölgelerinde, zengin tâliplerin arzularını cevaplandıran bu birikimin pratikte işe yaramıyor olmasına ne kadar hayıflansak azdır. Çakırhan'ın vefatı sebebiyle, ihmal ettiğimiz sivil mimarlık geleneğimizi yeniden hatırlayıp tartışırsak, çok anlamlı bir şey yapmış oluruz.

AKLINIZDA BULUNSUN: RUHA HİTAP EDEN BİNA YAPMAK

-Siz mimar değilsiniz. Projeleri nasıl yapıyorsunuz?

Nail Çakırhan: Bir mimara kafamdan canlandırdığım bir evi anlatıyorum, o çizimleri yapıyor ve ben evi inşa ediyorum. Ne yapmak istediğimi bildiğimden plan önemsiz kalıyor.

-Başka ödül alanlar var mıydı?

Nail Çakırhan: Afrika'dan birisi vardı. Bir cami yapmış, ayağında ayakkabı dahi olmayan, mimari okumamış birisi. Ödül, inşaatta Osmanlı ve Müslüman geleneklerini kapsıyor. Teknik yönü o kadar önemli değil. Binanın ruha hitab edişi öne geçiyor.

(Kaynak: (Lykia Post, Mart 1998, No. 7)