Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şemdinli davası, Türk adalet sisteminde genel ortalama itibariyle "jet hızı" sayılabilecek bir sürede karara bağlandı ve iki astsubay hakkında kırkar sene ceza takdir edildi.

Hadise, geçen sene kasım ayı başlarında cereyan etmişti; Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmaları birbuçuk ayda sonuçlandırarak kararını verdi. Bilindiği gibi bu dava ile ilgili ilk iddianameyi kaleme alan savcı, HSYK kararıyla meslekten atılmıştı; dolayısıyla bu dava farklı yönleriyle Türk hukuk tarihine geçecek özellikler gösteriyor. Kararın en farklı özelliği ise iki astsubayın çete teşkil etmek ithamından da suçlu bulunmuş olmaları ve neticesi itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mensup iki görevlinin, bölgede illegal eylemler düzenlemiş olduklarının mahkeme heyeti tarafından kabullenilmesidir.

İlk gün itibariyle kamuoyuna akseden yorumlar iki merkezde toplanıyor: İlki, "Yaşasın adalet, demek ki çeteler de yargılanıp ceza alabiliyormuş; demek ki askerler de çete suçundan adalete hesap verebiliyormuş" yollu bir belirgin sevinç nidâsı. İkincisi ise mahkemenin kararını eleştiren nitelikte, "PKK'lı teröristlere bile bu kadar ağır ceza verilmiyor; vatan savunması için canını dişine takan bu askerler, karmaşık bir oyunun kurbanı seçildiler" makamında yoğunlaşmakta.

Bilindiği gibi mahkemenin 39,5 seneye mahkum ettiği astsubaylardan biri, Kara Kuvvetleri Komutanı'nın vaktiyle sarf ettiği, "tanırım, iyi çocuktuur; öyle şeyler yapabileceğini zannetmem" mealindeki sözlerine muhatap olan kişidir; böylece benzeri davalardaki olağan zamandan daha hızlı şekilde tamamlanan mahkeme kararının önümüzdeki günlerde, ağustos başlarında görüşülecek terfi görüşmelerine -en azından dedikodu tarzında- aksetmesi kaçınılmaz görünüyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu gibi şaibeli işlerle bir şekilde ilişkilendirilmesi ve dedikodulara malzeme teşkil etmesi şüphesiz son derece üzücü bir durumdur. Öyle görülüyor ki Danıştay cinayeti ile başlayan yeni dönemde Türkiye'yi istikrarsızlaştırma çabaları, yoğunluğunu artırarak devam edecektir. Bu süreçte Türk Ordusu'nun kirli niyet ve hesaplara âlet edilmesi, sadece istikrarsızlığı derinleştirmeye yarar ve katiyyen arzu edilmez.

Elbette bu arada Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla yargı kurumu da tartışmaların orta yerine çekilecektir. İşinden el çektirilen eski Van Savcısı sebebiyle bu tartışmalar zaten alabildiğine sürüp gidiyor. Böyle bir ortamda hatırı sayılır hukuk otoritelerinin, bütün aksaklığı HSYK'nda bakan ve müsteşarın bulunmasına bağlamaları çok ilginç bir noktadır. İki kişinin kuruldan ayrılması ile Türkiye, adli sisteminde hakikaten yüksek standartlara erişebilecek midir; yargı otoritelerinin meseleye bakışı gerçekten bu kadar satıhta mı kalmaktadır? Bizde yargı düzeninin aksamaması ve toplumun bütün katmanlarında saygı ve itibar görmesi için HSYK'nun otonomi kazanmasından daha derin sebepler yok mudur diye merak etmekten doğrusu kendimi alamıyorum.

Orduyu kışkırtarak, kısa vadeli siyasi hesaplarına alet kılmak isteyen bazı çevreler için şu anda çok elverişli bir ortam husule getirildi. Bir süre önce, Atabeyler operasyonunu kasdederek, "birileri orduya kazık atmak istiyor ama Silahlı Kuvvetler'in cevabı ağır olur" şeklinde tahrik edici öngörüler savuranların elindeki kozlar daha güçlendi. Onbeş gün kadar önce bu sütunlarda, "biz devleti 1923'te kurulmuş var sayıyoruz ama galiba kuruluş dönemi hâlâ devam ediyor" cümlesini yazarken kasdettiğim işte bu gibi hallerdi. Onca asırlık devlet geleneğine rağmen sistemin temel aktörleri arasında rol ve ağırlık bakımından uzlaşıcı bir denge sağlanamamış olmasından endişe duyuyordum. Ümidim odur ki yanılırım ve ülkemiz şu sıcak yaz ayını kurumların vakurâne davranışı ile sükûnetle atlatır.