Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Anayasasını yazmakla uğraşan bir toplum olmanın olumlu tarafını görmezden gelmeyelim; bu noktaya erişmek için hayli bedel ödendi ama hâlâ anayasa gibi temel hukuk belgesiyle uğraşıyor olmak, en az esas kadar önemli ayrıntılar üzerinde durmamızı geciktiriyor. Yeni bir anayasa yapmak toplumla devlet arasındaki ilişkileri yeni baştan tanzim etmek demektir. Anayasa aslî, diyelim ki medeni hukuk, ceza hukuku tâli önem taşıyor gibi bir kabul içindeyiz; hâlbuki modernleşme dönemindeki hukuk uygulamalarımız, tâli konuların en az aslî konular kadar ağırlık taşıdığını gösterdi bize.

Sözü hukukumuzun temel felsefesine getirmek istiyorum.

Hukuk felsefesi bir ayrıntı değildir, esasa dairdir; hukuk felsefesine mesafemizi hukuk fakültelerinde bu derse gösterilen ilgi ile ölçebiliriz; orada fark edeceğimiz gerek şudur: Biz hukuk üzerine düşünmekten ziyade hukuk düzenini yerleştirmekle ilgili temel meselelerle boğuşuyoruz. Ceza ve infaz sisteminin dayanması gereken felsefi temel hakkında yeterince tartıştığımız söylenemez;

Hangi eylemi, niçin suç kapsamına sokuyoruz; o eyleme hangi ölçüye göre, ne kadar ceza veriyoruz?

“Ceza”dan ne anlıyoruz, suçluya takdir ettiğimiz cezanın niteliği, kapsamı nedir; o cezayla suçlunun nasıl dönüşmesini ümid ediyoruz; ürkmesini mi, pişman olmasını mı, iyileşmesini mi?

Bu gibi sorulara vereceğimiz bütün cevapları birbiriyle tutarlı, anlamlı ve doğru kılacak temel yaklaşımımız nedir; hukukumuzu hangi ana fikirden hareketle oluşturduk ve sistemleştirdik?

Bu sorulara fiiliyatta verdiğimiz cevap, “Köroğlu gözün körolsun!” türündendir. Hikâye meşhur, dağda Köroğlu’na beddua ederek gezinen bir yaşlı kadına Köroğlu sorar: “Anacığım, niçin Köroğlu’na beddua ediyorsun- onu tanıyor musun, sana bir kötülüğü dokundu mu?” Kadın cevap verir, “Yoo, tanımam Köroğlu’nu; el böyle söylüyor ben de söylüyorum!”

Bizim elbette bir hukuk felsefemiz var; biz onu vaktiyle büyük külliyatlar hâlinde Avrupa hukukundan tercümeler yaparken bedavadan edindik. Batı hukukunun felsefesi neyse bizimki de odur; bir küçük düzeltme ile: Batı’dan hukuk külliyatı tercüme ederken Avrupa’da Faşizm ve Nazizm yükselişte idi ve hukukumuz ister istemez o karakteri taşıdı; şimdi temel insan haklarına dayalı ve ferdi ön plana çıkaran bir hukuk geçerlidir; biz de o emele göre Batı’nın açtığı saban izinden, gecikerek de olsa ilerlemeye çalışıyoruz. Bu esnada 1400 yıldır tecrübe edilen ve uygulanan İslâm Hukuku’nun bütün tecrübesini yok sayarak kulak ardı edişimiz ayrı bir fasıldır.

1999 yılında Öcalan bize teslim edildiğinde infaz felsefemizde önemli bir değişikliğe gitmemiz ve idam cezasını kaldırmamız telkin edilmişti; bu direktife icabet ettik. İdam kaldırıldı ve sınırlı miktarda protesto haricinde bu felsefi değişiklik bizde tepki uyandırmadı. Bugünlerde Öcalan’ın ev hapsine alınarak cezasının hafifletilmesi senaryoları konuşuluyor. “Onun Ömer diyeceği ağzını büzüşünden belliydi!” teşbihinde olduğu gibi ev hapsinin de yakında infaz sistemimize gireceğine kesin gözüyle bakabiliriz.

Ev hapsine karşı değilim; aksine, tıkanmaya başlayan “Hapis yoluyla infaz” sistemine bir havalandırma imkânı getirmesi bakımından tartışılmasını faydalı buluyorum. Bu arada dört başı mamur bir ilmî toplantı düzenleyerek suç, ceza ve infaz felsefemizin masaya yatırılması gerektiğini de düşünüyorum. Türk cezaevleri velev ki güllük-gülistanlık ve insan onuruna yaraşır bir işleyiş içinde olsa bile neyi niçin ve nasıl yaptığımız hakkında esaslı bir karara varmak ihtiyacımızı fark etmeli ve bundan vazgeçmemeliyiz.

İnfaz sisteminden ve dolayısıyla felsefesizliğinden kaynaklanan, usul problemlerini hâlâ tartışıyoruz. ÖYM’lerin statüsünü yumuşatan yeni düzenleme bu yüzden gündeme geldi. Uzun tutukluluk süreleri, mahkeme sürerken tutukluluğun bir ceza unsuru gibi yorumlanması, ağır hapishane şartları ve sair olumsuzlukları kendi akl ü irademizle çözmenin bir yolunu bulmalıyız. Suç ve ceza (infaz) kavramları değişen şartlar çerçevesinde yeniden yorumlanabilmelidir.

Hukuk nizamını günübirlik onarımlarla ayakta tutmaktan vazgeçmemiz lazım.