Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Her zaman olduğu gibi cami çıkışında kapı önüne ayakkabısını bırakarak, ayakkabısını ayakkabı dolabına koyan insanları enayi yerine koyan adamlara homurdanarak kapıdan çıkınca, olağanüstü bir şeyin cereyan etmekte olduğunu hemen fark ettim.

Sıra dışı bir şey vardı ve bu beni tedirgin etmişti. Bahçedeki banka oturarak durumu anlamaya çalıştım. Neydi o neydi? Yanımda oturan yaşlıca kişi, "Sen de fark ettin değil mi?" diye seslendi. Ona doğru döndüm, "Evet" dedim, "nedir bu, ne oluyor?"

-Bir şey olduğu yok aslında, dedi; "Bugün sadece yardım toplanmıyor avluda; seni rahatsız eden de bu; fakat haftaya yine başlarlar; ha, unutuyordum, Obama'nın gelişine ne dedinizdi?"

Cevap vermem gerekiyor muydu? "Sizi daha önceden tanıyor muydum?" mânâsına gelen bakışımı çabuk çözdü, "Hayır" dedi, "daha önce tanışmıyoruz; sizi de tanıyor değilim, maksadım iki çift lâf etmek."

-Valla beyefendi, dedim; "Dış politikadan anlamam pek. Misafir geldi hoş geldi. Sempatik bir adam; inşallah selefi gibi ortalığı berbad edip gitmez görev süresinin sonunda... Peki siz ne düşünüyorsunuz?"

-A, dedi, "Hemen hemen aynı şeyler; insanların çoğu Obama'nın gizli veya âşikâre Müslüman olduğunu düşünüyorlar. Okumuşsunuzdur, bizim ahali ne zaman nevmîdiye kapılsa, bu gibi güçlü devlet başkanlarının Müslümanlığı hakkında dedikodu yapmışlardır. Bizde böyle bir içtimai psikoloji damarı var, enteresandır...

-Hmm, diye mırıldandım, "Tesbitleriniz dikkate değer, çok teşekkür ederim; şimdi müsaadenizle..."

-Uğurlar olsun, dedi. "Dikkat ettiniz mi, askerler de Meclis'teydi."

-Bunda ne fevkaladelik olabilir ki diye döndüm, "Asker bizim askerimiz; Meclis bizim Meclis'imiz; pek tabii bir şey değil mi bu!"

-Tabii olmasına tabii elbette, dedi. Cebinden neredeyse kolalı diyebileceğim kadar sert ütülü bir mendil çıkarıp göz pınarlarına bastırdı, "Fakat gayrıtabii olan, iki senedir cihet-i askerîden kimselerin Meclis'e uğramadığıdır!"

-Yani?

-Siz benden daha iyi bilmek mevkiindesiniz, derken mendilini katlayıp itina ile cebine yerleştirdi. Beni meraklandırmak istiyordu resmen, "Takdir edersiniz bu bir normalleşme işaretidir; iç siyasetimiz bakımından hayırhah gelişmelerdir. Bir mânâda seçim sonuçlarının altının çizilmesi neviinden bir şeydir." Kısaca öksürdü, "Fakat kusuruma bakmayınız, tereciye tere satmak mevkiine düşmek istemem; sonraa..." İnadım tuttu, içimden, "Hiç ses çıkarmayım; bakalım yine de konuşacak mı?" diye kararlaştırmıştım. Ayağa kalktı, bastonuna tutunarak merdivenlere doğru yürüdü. Bir an dönüp veda mânâsına gelen bir el işareti yapınca dayanamadım sabırsızca atıldım,

-Sonra ne?

Gülümsedi, durdu ve geriye döndü,

-Muhsin Bey'in cenazesi, dedi. "Cenazeye Genelkurmay Başkanı da katıldı. O günün acısı ve hay-huyu içinde pek fark edilmedi ve üzerinde durulmadı ama bu da çok önemli bir gelişmeydi..."

-Niçin peki?

-Çünkü evlat, dedi; "bizim ordumuz, devlet-millet beraberliğinin en kritik halkasıdır; Ergenekoncu takımı boyundan büyük işlere kalkıştı; sanıkların içinde emekli paşaların da bulunması, orduyu sarstı, kimyasını etkiledi. Bu esnada Ergenekoncuları zemmedeyim derken bile bile ordu aleyhtarlığı yapanlar da çıktı fakat bizim milletin sütü temizdir. Elmayla armudu karıştırmadı; ordusunu rencide etmedi. Çok iyi yaptı; askerlerin son iki jesti de fevkalade müsbettir. Devletimiz büyük mukavemet kazanmıştır; bunlar iyi işaretlerdir. Yaz bunları bir kenara!"

Ve sonra merdivenlerden inip gözden kayboldu.

Ben de yazıyorum işte.