Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ertuğrul Özkök dünkü yazısında, dövizle askerlik yapan tanıdık bazı gençlerin şikayetini dile getirdi ve ülkesine samimi bir sadakatle bağlı bu gençlerin, kendilerine verilen doktriner eğitimden yakındıklarından bahsetti.

Ayrıca "yazıp yazmamak konusunda" hayli düşündüğünü de ilave ediyor.

Bu duyguyu iyi biliyorum; Silahlı Kuvvetler'le ilgili tariz veya sitem kabilinden bir şey yazarken gırtlağın dokuz boğum olduğunu fark etmişimdir hep. Varlığına ve gerekliliğine inandığınız bir kurumu eleştirmenin üslûbunu kurmak kolay değildir; zira o konuda söylenecek sözlerin en azından iki farklı yüzü ve anlamı olduğunu bilirsiniz. Bunca çelişkinin içinden etkili ama âdil hüküm çıkarmak zordur. Bu zorluğun bir başka boyutu ise, gerek şahsen, gerek kurum kimliği sıfatıyla yaşadığımız çelişkilerdir.

Neyi kasdediyorum; bilinen şeyler aslında!

Bizim de tanıdığımız gençler askerden gelirler, "ne ümitlerle gitmiştim; şimdi büyük hayal kırıklığı içindeyim" derler. Ayrıntıları sormam bile, üç aşağı beş yukarı benzer şeylerdir: Kötü söz ve davranış, aşağılanma, inanca hürmetsizlik vb. Yazmam, yazamam, elim gitmez. O haldeki bir genci nasıl teselli edebilirseniz edersiniz; "Ordusu olmayan milletin izzeti olmaz; birkaç kötü örneğe bakarak tamamı hakkında hüküm verme" deriz. Ertesi gün bir emekli paşamız çıkar, "ordu peygamber ocağı filan değildir, nereden çıkarıyorsunuz bunları" diye kantarın topunu kırarcasına konuşur, "ayıp oluyor paşam" meâlinde kırık-dökük itirazdan ötesine dilimiz gitmez.

Şahsım adına söyleyim; militer ruhlu olduğumdan değildir lakin Pasivist de sayılmam; ordu üzerinden darbe ve ihtilal heveslisi takımından olmadığımızı cümle-âlem bilir. Biz devletin askerini de polisini aile terbiyesi, tabii muhit terbiyesi iktizasınca severiz. Devletin sivil aksâmına daha yüksek perdeden yönelttiğimiz eleştiriler, cihet-i askeriye söz konusu olunca pes perdeye düşer. Tekrâren: Korkaklıktan, cesaretsizlikten değildir, Adalet Bakanı'nın tâbiriyle, "yedeği olmayan kurum"lardan olduğu içindir. Bir nevi devlet terbiyesi muktezâsındandır. Ordunun doğrudan siyasetle uğraştığı tarihi devirleri iyi okumuşuzdur; bunun ne menem bir fitne, ne yaman bir zaafiyet olduğunu biliriz. Gönlümüz kırılır, kalbimiz burulur, dilimiz ses vermez.

Cihet-i askeriye'de şu bizim hassasiyet nokta-i nazarımızı anlayan, bilen hisseden, paylaşan ve hak veren var mıdır; doğrusu pek merak ederim.

Bugün olmuş, bu satırların üzerine yazılı olduğu gazete, askeri mahfillere göğsünü gere gere giremez. Bilgilendirme toplantıları olur, biz haberleri ikinci el kaynaklardan öğreniriz. Neyse kabahatimiz, nice zamandır akreditasyon listelerinde esâmimiz okunmaz.

Belki de bize mahsus yanlış bir intibâdır; evlâdımız askeri okullara heves edecek olur, acı acı gülümser, genç dimağını allak-bullak etmemek için susar, başka ihtimallerin daha gerçekçi olduğundan dem vururuz.

Doğrudur, cihet-i askeriyenin Ertuğrul Özkök'ü rahatsız eden "doktriner" retoriği ile benim fikirlerim arasında esaslı farklar vardır ama ben bu fikir ayrılıklarından sistematik, köklü bir ordu düşmanlığı çıkarmam, çıkaramam; gönlüm elvermez ve çelişkiyi bir adım daha öteye taşıyarak hem TSK'ya yönelen bilinçli hınç kampanyalarına samimi bir tepki gösterirken, dilimin döndüğü kadar eleştirmekten de geri durmam.

Bu duruş yerimin başkalarınca nasıl algılandığı başka bir meseledir ama durum budur: Türk ordusu, devletin bel kemiğidir; ona ârız olacak zaafiyet bütün heyetimizi kötületir. Bu ordu 27 Mayıs ve akabindeki 22 Şubat, 21 Mayıs bâdirelerinden büyük zararla çıkmıştır; sonraki her darbe ve muhtıra teşebbüslerinde hep o kâbus ihtimâli akla gelir; gündelik siyaseti takib eden ordunun güvenilirliği zayıflar ve muhariplik kudreti aşınır. Ben ise ordumun herkese güven ve saygı telkin etmesini isterim;

Daima!