Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Erdemli bir toplum olmayabiliriz; bu, çok su götürür bir hüküm; ama gerçek ne olursa olsun, erdemle nisbetimiz ne kadar ikiyüzlü ve riyakar olursa olsun erdemi taklid etmeye, erdemli imiş gibi davranmaya mecburuz. Müteal değerlere inancını kaybettiğinde, insan çekilmez bir mahluk oluyor. "Cumhuriyet fazilettir." sözü bir tespit değil, temenni; cumhuriyet, ancak erdemle işlerlik kazanabilir. Kanunlar, insanların erdemli oldukları kaziyyesine dayanmıyor; erdemli imişler gibi davranmalarını cebrediyor.

Machiavelli, insanın tabiatı hakkında kötümserdi; 500 seneden beri hala okunabilen bir kitap yazmak kolay değil. Ahlakçılar, Machiavelli'yi küçümseyip lanetledikçe doğrulamaktan kurtulamadılar; insan insana düşman. Topluluk halinde birbirimize zarar vermeden yaşayabilmek için kanunların faziletine sığınıyoruz. "Din"in kolay istismar edilebilir tabiatı, onun topluluk hayatını düzenleyebilme kabiliyeti hakkında güvensizlik yarattığı içindir ki kanunlar dinin boşalttığı yeri doldurmak zorunda; "Dini bütün olmayabilirsin; ama erdemli davranmalısın!" Bir ucu dini mecazlara dayanmayan seküler erdem tariflerinin kanadı kırıktır: Uçamıyor; ama yürüyebiliyor; yürüyebiliyor; ama sürünüyor.

"Hukuk devleti" ne devlet! Hukuk devletine yükselmek için "kanun devleti"ni hazmetmiş olmak lazım. 700 senelik Osmanlı tecrübesini hiç yaşamamış gibiyiz. Her nesil kendi toplum pratiğinin cahili olarak doğuyor ve doğru dürüst tashihe uğramadan söz hakkını kaybediyor. Ondan sonra bizden öncekilerin tarihi tecrübesini, Deaniken'in "Tanrıların Arabaları" kitabındaki fantazmalara benzer bir hayret uçukluğu ile dinliyoruz.

Cumhuriyeti yaşatmak edebiyatı ile kendilerinde misyon vehmedenler, -evrensel hukuk ne kelime- mer'iyetteki kanunları bile bağırta bağırta ihlal ediyorlar. Vaktiyle kasabalarda avukatlık mesleğini icra eden dava vekillerinin kurnazlık üzerine kurulu ucuz mantığını kullanarak, hala "yasal düzlem"de kaldıklarını iddia etmeleriyle bu defa kanunların ruhu da şen'i bir tecavüze uğruyor. Kanunu ihlal ilk erdemsizlik; ihlal etmediğini savunmak ise erdemsizliğin katmerlisi.

Oyun oynuyoruz; erdem bunun neresinde? Machiavelli, oyuna oyun dediği için lanetlendi.

Kanunların silsile-i meratib ile ihlal edildiğini sezen toplumlarda, kanunları ihlale henüz fırsat bulamamış daha zayıf katmanların sızlanması kaçınılmazdır; her nevi ihlal erdemsizlik. Halbuki cumhuriyetlerde erdemin kaynağı ve muhafızı kanunlardır. Erdemsizliğin özendirildiği, revaç bulduğu bir iklimde erdemin asli kaynakları da tahribata uğramaktan kurtulamayacaktır; din, sadece teokrasilerde istismara uğramaz; cumhuriyetin "kamu alanı" dışında bıraktığı dini hayat da tefessühe uğrar: Erdemsizlik bulaşıcıdır.

Hukukun evrensel prensiplerine ters düşmüş bile olsa, kanun devleti, kendi içinde tutarlı, genel ve bükülmez bir uygulamaya sahne olursa erdemi dik tutabilir. Kanun devleti bile bir şeydir.

Bütün dikkatlerimizi rejim üzerinde yoğunlaştırmış olmamız, uzun vadede rejimin sağlığını tehlikeye düşürebilir; neticede işi, "hasta belki kurtulacaktı; ama konsültasyona katılanların aşırı ilgisi yüzünden o şansı hiç bulamadı" noktasına getirmek de var; bana göre o noktadayız ve o hassas noktayı bir hayli tahriş etmiş bulunuyoruz.

Machiavelli, bugünün Türkiye'sinde yaşasaydı, "Prens"i yazmaya tenezzül etmezdi; çünkü her şeyin çok kaba-saba cereyan ettiği bu zihni ve siyasi iklimde entelektüel bir hünerle bazı şeyleri ima etmeyi lüzumsuz bulurdu. Erdemsizliğin gizli ve yaygın bir maraz halinde toplumun her katına sirayet etmiş olması, zihni hünerleri de icapsız kılıyor.

Yazması kadar okunması da zor bir tahrir vazifesi bu ama karamsar değil; bu çirkin müsademede hakikat kaç yerinden vurulmuştur? Eğer hak en yüce değerse ve hiçbir değer onun üstüne çıkamaz ise, hakkın bu kadar tecavüze uğraması hiçbirimizin yanına kalmaz. İntikam gecikebilir; ama vürudu mutlaktır.

İnsan hayatı kısa; ama tarih sabırlıdır; nevalesini soğuk tüketir. Tarihin hükmünden korkmayanları, "hesap günü"nün azameti yıldırabilir mi? Hesap gününün varlığı ilmin nesnesi değil; bir şeyin ilim nesnesi olmaması, yokluğu anlamına geliyorsa at da sizin meydan da; çünkü hesap gününe inanmak da netice itibariyle "erdem"den bir şubedir ve netice itibariyle erdem, evvelemirde insanın birbirine zarar vermesini engellemeye matuf.

Haydi, meseleye biraz daha yükseklerden bakmayı deneyelim; "Dünya hayatı bir oyun ve eğlencedir". Bu hükmü "haydi biraz daha oynayalım" manasında anlarsanız sadece oyun oynamakla kalacaksınız; çünkü bu oyun gerçeğin kendisi değil; hem oyun hem değil. "Erdem"e tutunduğumuzda oyunu dışardan seyretme ihtimalimiz var.

Oynayın bakalım; "oyun" bittiğinde ne yapacaksınız?