Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Mesele mühimdir; mühim zannettiğimiz çok şeyden daha mühim. Ehemmiyeti ise meseleyi lâyıkıyla, soğukkanlı kavrayamamaktan kaynaklanıyor.

Şu: Kendisini "sen nesin?" diye soruldukta, öncelikle "Müslümanım" sıfatıyla tarif edenlerin hangi tarzda tutarlı bir hayat tarzı takib edebileceklerine dair esaslı bir kanaati bulunmamaktadır. "Müslümanım" cevabı, bir irâde izharı olmakla birlikte, genellikle "İslâm'ın hayat bilgisi"ni kapsamıyor. Müslümanlık kimliği asgariden, görünür alâmetlerle iktisab edilir bir hüviyet kazandı; İslâm'ın hayat bilgisinden, bir başka tâbirle İslâm kültüründen bîhaber bir şekilcilikten bahsediyoruz. Şeklin "asıl" zannedilmesi, şekle tutunmayı ve behemahal şekilde ısrar etmek davranışını öne çıkarıyor; şekilde ısrar, aslolandan uzaklaşıldığını farkedilmez hale getiriyor. Gazetelerin magazin sayfalarına kadar düştüğü için bugünlerde "yeni bir şey" zannedilen garip fotoğraflar, işbu şekilperestliğin nümûnesidir.

Bir arkadaşım anlattı. Bir uzak akraba ziyaretinde evin gelini, arkadaşımın farkedeceği şekilde askıdaki ceketinin cebine bir kağıt koyuyor. Kağıtta şunlar yazılıdır: "Evlendikten sonra tam beş seneden beri baba evimi görmedim, götürmediler. Lütfen söyleyin ki ana-babamı görebileyim!" İnanılmaz gibi görünüyor, belki içinizden, "binde bir nisbetinde görülebilecek bir hadise; misâl göstermenin ne gereği var?" diye düşünürsünüz. Dışarıdan bakıldığında bu aile dindardır ama dindarlıkla "Din"in kendisi artık ne kolay ayrışabilmektedir? Gelinin ailesi, otomobille yarım saatlik mesafede bir yerde oturmaktır. Arkadaşım, "bu yaptığınız hangi kitapta yazıyor, böyle Müslümanlık olur mu?" diye azarlamaya başlayınca, "sahi yahu" diyorlar, "hiç aklımıza gelmedi, götürelim bari!"

Şu hadisenin tarihi ve sosyal nokta-i nazarlardan tahlili yapılsa yeni bir kitap yazmak gerekecek. Suçlanması gerekenler arasında en kolay hedef resmi ideoloji, rejim vesaire.., bu tarz tenkidlerde isabet payı olduğunu inkar etmiyorum ama o ailenin reisine, "Din" kavramını öğretenin kabahatini setretmeyelim. Din adına konuşan, ahkâm kesenlerin dahli, dine alenen düşmanlık edenlerin tahribâtından fazladır. Bu gibi örneklerin istisnai olmadığını düşünüyorum artık. Kusurlarımızı, eksikliklerimizi, zaaflarımızı başkalarına yansıtarak kendi nokta-i nazarımıza âşık olmaktan vazgeçelim. Noksanımız çuvaldızlıktır, dine doğrudan muhalefet edenlerin cirmi ise iğnelik.

Suçlamak için değil, "farkedilsin, üzerinde düşünülsün, ıslah edilsin" kasdındayım; bilmem kimin konserinde başını örtüp batnını açan genç kızı da Musevilerin günah tekesi gibi görmeyelim. Başörtüsü meselesinde yoğunlaştırılan din heyecanı, tesettürün hakiki anlamını gölgelemiştir. O kızcağız "ziynetlerinizi gizleyin" emrini tuhaf yorumlamakta yalnız değil ki.

Müslümanlar arasında dünyevîlik alâmetleri yeniden yükseliş hâlindedir. Dünyeviliği yorumlamak ve "Din" kapsamında lâyık olduğu yerde tutmak, kuvvetli bir "İlm-i Hâl" birikimine ilâveten kültür, görgü, şimdiki zamanın ve dünya ahvâlinin bilgisini de gerektirir. Ebu Zer'in takvâsı ile Emevîlerin dünyevîlik yorumları arasındaki mesafeyi, şimdiki zamana taşıyabilecek zihni "cehd"de bulunmak, sabî sıbyânın kafasını harcıâlem "cihad" propogandası ile doldurmaktan daha ağır bir din görevidir. Bu görevin lâyıkıyla ifâ edilip edilmediğine bakalım bir. "Mağdur"u oynamaktan vazgeçelim. Meselelerimize el koyacak cesareti gösterelim ve neticelerine göğüs gerelim.

Başkalarını iğnelemekte nefse lezzet var; kendimizi çuvaldızlamakta ise sıhhat. İnşallah böylece bir özeleştiri vâdisi açılmış olur.