Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"İstanbul Üniversitesi öğrencileri, üniversite kampüsünde mahkemenin polise verdiği sınırsız arama yapma yetkisini protesto etti" haberini okuduğumda gözlerimi oğuşturup, "Acaba bir dizgi hatası mı?" diye inanmakta zorluk çektim. Öğrenciler kararı niçin beğenmemişlerdi acaba?

Bir daha okudum.

"Mahkeme kararıyla, polisin İstanbul Üniversitesi'nde bir yıl süreyle, istediği zaman istediği yerde arama yapabilecek olmasını protesto eden öğrenciler, üniversitenin kapısına üzerinde 'İstanbul Üniversitesi Yarıaçık Cezaevi' yazısı bulunan pankartı asmak isteyince gerginlik yaşandı."

Noktaları yerli yerine koymadan böyle haberleri doğru anlamak ve değerlendirmek mümkün olmuyor; öyle yapalım:

1-Bir yıl süreyle polise istediği zaman istediği yerde arama yapma hakkı veren uygulama bir mahkeme kararıdır, yani yargı tarafından alınmış, hukuka uygun bir düzenlemedir. Hukuka aykırı olsaydı, mahkeme bu hukuksuzluğa aracı olmazdı.

2-Mahkeme bu kararı alırken, herhalde bazı bilgi ve verilerden hareket etmiş olmalıdır; hiçbir mahkeme öğrencilere eziyet veya baskı olsun diye keyfî uygulamaya izin vermez; halk tâbiriyle "ateş olmayan yerden duman çıkmaz".

3-İstanbul Üniversitesi 5 bin öğretim üyesi ve 55 bini aşkın her seviyedeki öğrencisi ile aynı anda en az otuz bin kişinin bir arada bulunduğu büyük bir camia. Türkiye'de 30 bini aşkın ilçe sayılıdır. Böyle bir mahalde polisin varlığı ve gerekli gördüğü yerde ve zamanda arama yapması dünyanın her yerinde tabii karşılanır.

4-Kararı protesto eden 55 bin öğrenci içinde 150 kişidir. Protesto haklarını kullanmış fikir beyan etmişlerdir fakat geriye kalan 54 bin küsur öğrencinin bu uygulamayla ilgili ne düşündüğünü bilmiyoruz ama tahmin edebiliriz: Onlar böyle bir kararın alınmasını belki duymamış, duysalar bile ilgilenmemişlerdir bile; onların "Üniversite'nin özerklik iffeti"nden önce düşünmeleri gereken daha önemli ve şahsi problemleri olduğu kesindir: Başarılı olmak, zaman ve enerji kaybetmemek, huzur içinde ve sağlıklı bir ortamda dersleri izlemek gibi. Kaldı ki onların polis aramasına gösterdikleri ilgisizlik, apolitik bir davranış olarak yorumlanamaz.

5-Sayıca azlığı teşkil etmelerine rağmen bu ve benzeri öğrenci eylemi haberleri, mâlum basınımızda lüzumundan fazla yer buluyor, abartılıyor, çok önemliymiş gibi gösteriliyor; hele işin içinde bir de "Gaddar polis öğrenciyi böyle copladı; acımadan gözüne biber gazı sıktı" cümleleriyle altı süslenebilecek görüntüler varsa, değmeyin gitsin keyiflerine. Mest oluyorlar.

...

E, ayıptır söylemesi, biz de vaktinde üniversite öğrencisi olduk. 1972'nin son aylarında başlayan üniversite maceram, 1978'e kadar devam etti. Bu süre zarfında, ilk birbuçuk yıl hariç öğrencisi bulunduğumuz fakülteye devam edemedik. Sebebi basittir. Bizim gibi düşünmeyen solcu arkadaşlarımız, bizi fakültede görmek istemiyorlar, hâşâ huzurdan bizi -afedersiniz- faşist diye niteliyorlardı. Gerçi onlar, kendileri gibi düşünmeyen herkese, meselâ Maocu arkadaşlarına da faşist diyorlardı ve bu yüzden çok da gocunuyor değildik. Solcu devre arkadaşlarımız, fakültenin kurtarılmış bölge olduğunu ileri sürüyorlardı ve içeriye bizleri almadıkları gibi polisin etrafta görünmesini de istemiyorlardı. O zamanlar da üniversitenin "Özerk" olduğu ileri sürülüyordu. Özerklikten anladıkları ise en başta binalara polis sokmamaktı.

Biz ise polise gün aşırı dilekçe veriyor, "Öğretim hakkımızı kullanamıyoruz; devlet bize eğitim hakkı sağlamalıdır" diye sızlanıyorduk; bu talebimiz doğru ve haklıydı ama eğitim kurumlarının tamamı göz önüne alındığında samimi ve âdil bir talep değildi; çünkü, bizim arkadaşların da kapısından içeri solcu öğrenci sokmamakla gurur duydukları kampüsler, binalar vardı.

Dürüst olmak kimsenin umurunda değildi; haklı tarafımızı abartıyor, haksızlık ettiğimiz anları görünmez hale getirmeye çalışıyorduk. Binalara polis girmiyordu ve içerde farklı düşüncedeki öğrenciler, kendileri gibi düşünmeyen öğrencilerin insafına ve keyfine terkedilmiş oluyordu.

Devletin polisini, sanki işgal gücünün kolluk kuvveti gibi görüyorlardı; polis hakkında nefret içgüdüsü uyandırmak sol propagandanın alfabesi gibiydi.

Niçin eski defterleri karıştırıyorum; biraz bayat bir nutuk gibi görünse de söylemeyiz ki, kamu binası içinde polisin varlığından veya arama hakkını kullanmasından şikâyet etmek, hatta konuyu abartıp üniversiteyi yarıaçık cezaevine benzetmenin mâsumiyetle alâkası yoktur.

Sevgili gençler, demokratik protesto hakkınızı saygıyla karşılar hatta yargı kararını eleştirme hakkınızı bile savunuruz ama aklınıza gelen her saçmalığı onaylamamızı beklemiyorsunuz değil mi?