Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bu defa diğer seçim arefelerine benzemeyen yeni bir durumla karşı karşıyayız; Recai Güllapdan hariç, hemen herkes kendi partisini kurmak için kolları sıvamış bulunuyor. Bunca akîl adam daha şimdiden elliye yaklaşan parti kalabalığı içinden tek başına sıyrılamayacağını pekâlâ bildiğine göre bu parti kurma heyecanını hangi sebebe hamledeceğiz? Öyle anlaşılıyor ki şimdilik tarihi belli olmayan seçimden önce çok sıkı seçim koalisyonu pazarlıklarına şahit olacağız. Seçim koalisyonları, parçalanmış siyasi yelpazeyi iri parçalar halinde bütünlemek açısından faydalı görünebilirse de, bir nevi seçmen simsarlığı anlamını taşıdığı için samimiyetten uzak gibi geliyor bana.

Seçime kadar işbirliği mâkul bir fikirse aynı beraberliğin seçimden sonra da organik bir bütünleşmeye dönüşmesini beklemeli değil miyiz? Bu durumda seçim koalisyonları, yüksek barajı aşmak için bir nevi hülle anlamını taşıdığı için siyaset krizinin çözümüne katkı sağlamıyor; üstelik partilerin kendi seçmenlerini cepte keklik sayarak ortaklık pazarlığına girişecek olması da bunalımı yoğunlaştırıyor. Birileri artık anlamalı; parti kıtlığından değil, parti amblemlerinin arkasında gerçek mânâda siyasi parti bulunmadığı için seçim sonuçlarından istikrar çıkmıyor.

Yeni ve küçük partiler, kağıt üstünde istikbâl vaad etmiyor; peki kıdemli ve nispeten büyük partiler ne ölçüde "siyasi parti" ve muhtemel bir erken seçimde, seçmene ne ölçüde bir istikbâl vizyonu sunabilecek; asıl mesele burada. İktidardakiler yıpranıyor, bu neticeyi anlamak mümkün; peki muhalefettekilerin kemik ve kas erimesine uğramasını nasıl yorumlayacağız? Hatırlar mısınız 1999 seçimlerinin galipleri, bir şeyler yaptıkları için değil, tam aksine bir şey yapmadıkları için ödüllendirilmişlerdi. Sular çekilirken yerinde sabit kalan bir kaya parçasının yükseliyormuş görüntüsü vermesine benzeyen bir durumdu bu. Bu anlamsız duruş gösterisinin aslında ne kadar kof bir atâletten ibaret olduğunu geçen üç yıl süresince gördük. Peki bu durumdan bir ders çıkardığımız söylenebilir mi? Öyle anlaşılıyor ki seçmen değişinceye kadar siyasi partiler değişmemekte ısrarcı olacaklar zira kıpırdamaya kalkışan derhal "cezalı ebe" muamelesine tabi kalıyor.

"Boşa koy dolmuyor, doluya koy almıyor" labirentinden nasıl kurtuluruz; bana sanki yeni kurulanlar da dahil hiçbir parti, Türkiye'yi gerçekten yönetmeye kararlı görüntüsü vermekten itina ile kaçınıyormuş gibi geliyor; seçmende gerçekten Türkiye'yi yöneteceği ve değiştireceği yolunda bir tesir uyandıran bir partinin, şu atomize siyasi yelpaze içinden bile tek başına çoğunluk sağlayarak çıkması mümkündür. Bence siyasi partiler, yönetmeyi değil, sistemle flört etmeyi daha tercihe şâyân buluyorlar ve bu samimiyetsizlik, seçmenler nezdinden burun düşürecek derecede kolaylıkla teşhis edildiğinden sandık istikrara kapı aralamıyor. Sistem, yönetmeye değil ama kendisiyle âşıkdaşlık etmeye teşne partileri küçücük iktidar rüşvetleriyle hareketsiz bırakarak siyasetsizliği kıvamlandırıyor. Yeni parti kurmak heyecanlarını şu sıralar köpürtüp duran, olsa olsa bu gibi küçük rüşvetler pastasından bir dilim talep etmekten ibaret değil midir?

"Partiler yönetmiyorsa kim yönetiyor bu ülkeyi?" suali, muamma çengelindedir; anketlerde en güvenilir kurumlar sıralamasında siyaset sınıfının nal toplaması, bence bu sualin derûnundadır ve bu suali, "Türkiye'de gerçek anlamda kim siyaset yapıyor?" şeklinde de tanzim etmek mümkündür.

Seçim ne zaman olursa olsun, ben, reyimi, en azından bu suale dürüst ve cesur bir cevap verecek heyete saklıyorum.