Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Tuğrul Şavkay'ın bir kitabı hakkında Aksiyon dergisinde bir tanıtma ve tartışma yazısı kaleme aldığımdan bu yana tam bir sene geçmiş. Rahmetli'nin siyaset bilimi ile de uğraştığını nereden bileyim?

Gelenek yayınları arasında çıkan "Dil Devrimi" isimli eserin (Doktora tezi) kapağına bakınca dikkatimi çeken Tuğrul Şavkay adını isim benzerliği sanmıştım; değilmiş. Dün aynı konuya, "Zarif Bir Son Osmanlı" başlıklı yazısıyla Hilmi Yavuz da işaret etti ve Şavkay'ın ölümünden sonra onu yakından tanıdığını ileri sürenlerin aşçıbaşı külahıyla çekilmiş resmiyle hatırlamayı tercih ettiklerini belirtti. Tekrara düşmek endişesine aldırış etmeksizin aynı konuya devam ısrarımın sebebi açık: Galiba yakın çevresi kadar tarih, siyaset ve dilbilimi uzmanları da Şavkay'ı sadece patlıcan tava tarifi yaparken sevimli ve işe yarar bulmuş olmalılardı: "Aşçısın sen aşçı kal, giy şu önlüğünü ve bize niçin balık refakatinde niçin rakı içilmeyeceğini anlat!"

Halbuki Tuğrul Şavkay, son derece önemli ve doğru tezler geliştirmişti kitabında; o tezler sağlığında lâyıkınca ilgi görmedi, tartışılmadı ve şimdi de hatırlanmaya değer görülmüyor; bu bile tek başına fikir hayatımızın garip hastalıklarından biridir.

Şavkay, "Dil Devrimi" isimli siyaset bilimi çalışmasında özetle şunları ileri sürüyordu: "Milliyetçi olanların niçin milli bir dilden yana olmadıklarını anlayamıyordum. Öte yandan kendilerini solcu, ilerici veya düpedüz sosyalist sayanların dildeki milliyetçi tutumlarını anlamakta güçlük çekmekteydim... Ortada bir kavram kargaşası olduğu fikrine kapıldım. O günden bu yana Dil Devrimi meselesi bana hep bir siyasi anahtar olarak göründü".

"Dil Devrimi, bu çalışmada gösterilmeye çalışılan noktalardan da anlaşılacağı üzere, yeni bir ulus devlet için yeni bir dil 'yaratmak' olduğu kadar, daha önemlisi, bu dil aracılığı ile bazı siyasi gelişmeleri desteklemek amacını da taşımıştır" tezini Şavkay daha sonra şu delillerle tahlil ediyor:

"Dil devrimini gerçekleştiren kadro, dil bilimcilerden çok inançlı bir Kemalist siyasi gruptan müteşekkildir.

"Dil devrimi ile birinci derece ilgilenenlerin tamamı, Atatürk tarafından milletvekilliğine seçilmiş insanlardır. Kurucu heyet içinde milletvekili olmayanlar, zaman içinde Ebedi Şef tarafından Meclis'e alınmışlardır.

"Dil Devrimi, başlangıcından itibaren bizzat Atatürk tarafından dikte ettirilmiş ve yönlendirilmiş esaslardan oluşmaktadır.

"Devrimin yönlendirici kuruluşu Türk Dili Tetkik Cemiyeti, bizzat Atatürk tarafından kurulmuş, ilk başkan ve genel sekreter yine Atatürk tarafından seçilmiştir.

"Cemiyet, kuruluşundan itibaren bütçesini genel kaynaklardan karşılamış ve Atatürk döneminde bağımsız bir bütçesi olmamıştır.

"Devrim çalışmaları CHF ve onun yan kuruluşu mesâbesindeki Halkevleri ile yurt sathına yayılmış ve desteklenmiştir.

"Meselede teknik açıdan ehliyet sahibi sayılması gereken Dilbilimciler ise teze 'tam ve kusursuz destek' verdikleri ölçüde söz sahibi olmuşlar, tezde tereddüd izhar edenler ise tartışma dışına itilmişlerdir.

Tuğrul Şavkay'ın Dil Devrimi konusundaki nihai hükmünü, kendi diliyle şöyle özetlemek mümkün: "...dilin sadeleşmesi, ilk zamanlarda "tıpkı terimler alanında olduğu gibi" Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe'den tasfiyesi olarak anlaşılmak gerekir. Dil teorisinin ortaya çıkışından itibaren de dilde daha ılımlı bir tutuma gidildiği bir vakıadır. Yine de Arapça ve Farsça'ya gösterilen tavırdan temel bir sapma görülmez. Sadece uygulama biraz hafifletilir. Buna karşılık Kemalistlerin 'kültür dilleri' adını taktıkları Batı dillerine Türkçe'nin kapıları neredeyse sonuna kadar açılır (Age. s 97"99)"

Ciddiye almak gerekmese de Kemal Alemdaroğlu'nun bile kendince Türkçe allâmesi kesildiği bir demde, aynı konuda ilmi araştırma yapmış bir uzmanın, "galiba "devrâna muhalif" deyû" söylediklerini görmezden gelmek ilimle fenle ne kadar gayrıciddi bir muaşaka içinde bulunduğumuzu gösteren acıklı bir örnektir.

Hilmi Hoca'nın temennisi ne güzel duadır: Rahmeten vâsiâ!