Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İstanbul'un henüz birbirinden ayrı dünyalar halinde yaşayan zevk ve kültür iklimleriyle parçalanmadığı günlere gidiyoruz; caddelerinde ağır ve kalantor Amerikan arabalarının azametli görüntüsünden utanır gibi tenha ve mahcup seyrettiği, balıkçı kahvesindeki gramofonla en şatafatlı gazinolarda aynı şeyleri terennüm eden nağmelerin uçuştuğu, Boğaz baliklarinin bir ekmek fiyatına fukara sofralarını bile teşrif edebildiği bir İstanbul için kapatın gözlerinizi. İstanbul şivesi denilen ve bende nedense hep Hacı Bekir'in limonlu akidesinin damakta bıraktığı lezzeti hatırlatan bir akıcılıkla cevelan eden Türkçe musikisinin yalılarda, berhanelerde, kahvede, iskelede, birbirinin hüsnünü seyretmekten usanç getirmeyen ızgaralı cumbalarda seslendirildiği İstanbul'u düşünün: "Yol Ayrımı"nın, "Huzur"un, "İbiş'in Rüyası"nın, "Yalnızız"ın İstanbul'unu bütün pastel tedaileriyle zihninize çağırın.

Ve pikaba bir "Perihan Hanım" plağı yerleştirerek içinde benliğinizi misafir ettiğiniz kasanenin bütün pencerelerini kemal-i edeb ve huşu ile sıkı sıkıya kapatın.

İşbu yazı Perihan Hanım'a dairdir; Türk musikisini kendinden öncekileri kıskandıracak ve haleflerini solgun bırakacak derecede yüksek bir beyin ve hançere zenginliği ile teganni eden o büyük sanatkarın, Perihan Altındağ Sözeri Hanımefendi'nin huzurundayız şimdi. Gramofonun iğne hışırtısını tez zamanda hükümsüz bırakan kısa bir taksimi müteakip Suphi Ziya Bey'in muhayyer makamındaki "Titrer yüreğim her ne zaman yadıma gelsen" sözleriyle başlayan o nefis eserin Perihan Hanım'ın beyin çeperlerinde nasıl tannan ve leziz akislere dönüştüğünü seyredin; "Biz böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın" mısraında hayretini dile getiren saire hak vereceksiniz. Felek, kadın sesiyle bir böyle terennüme henüz ikinci defa şahit olmamıştır; emin olunuz.

Sonra Hüseyin Mayadağ'ın hicaz diliyle dünyaya getirdiği "Söyle derdini kaç yıl çekecek bu dertli başım", Udi İbrahim Efendi'nin "Sevmediklerinle gönül avutma", Selahattin Pınar'ın "Yalnız benim ol el yüzüne bakma sakın sen" isimli ateşparelerine uzatın elinizi. Endişeye mahal yoktur; yakmayacaktır. Uhrevi dikkatler çağrıştırmasa da "deni dunya" diye aşağılayıp durduğumuz geçici hayatın bile henüz tanıyamadığımız ve hatta farkına bile varmadığımız nice buruk lezzetlerinden haber verecektir. Fani dünyayı üç talakla boşamadan önce, onun peçesini bile kaldırmayı ihmal edenlerin dramı, bütün ipuçlarıyla bu hengamededir. Perihan Hanım, yirminci yüzyılın Türk mûsikîsi icrasında ibraz ettiği kalite ile kendi yalnızlığını inşa etmiş bir fenomendir. Onu, bu devrin şöhretleriyle mukayeseye kalkışarak "nereden nereye geldik" demek densizliğine düşmeyeceğim; elması akikle karşılaştırmak abesinden kaçınacağim; sadece şu kadar: O, bugün dahi gerçek aristokratlara yaraşır bir zerafetle taşıdığı hanımefendi şahsiyeti, mihenk kabul etmez ses kumaşı, ancak beyinde rafine edilebilen yorum kabiliyeti ve bütün vasıflarını gümüş bir bros gibi ikmal eden sade guzelliği ile sanat dünyamızdan nadiren gelip geçen gerçek bir değerdir.

Türk mûsikîsi, manidar bir kitle halinde varoluşumuzu seslerin dünyasında idrak edebildiğimiz bir şuur sahnidir ve vasatı dinleyici için bu mûsikînin derinliklerini fark edebilmek, ancak büyük çaplı icra ve icracilarla tanışmakla mümkündür. Perihan Hanım, kendi gökkubbesini ses şehrayinleriyle parıltılara gark ettikten sonra inziva köşesinde dinleniyor şimdi; benliğini misafir ettiği kasanenin bütün pencerelerini harice sımsıkı kapatarak; zihinde İstanbul'un henuz saadetli devirlerinden suretler gösteren hatıralar ve dudağıyla kalbi arasında gezdirip durduğu kurdili hicazkar bir Selahattin Pınar bestesiyle: "Gel gitme kadın, ruhumu hicranına yakma..."

Onu sadece 78'lik plaklarından tanımış ve temsil ettiği şahsiyet ve sanat bütünlüğüne meftun olmuş bir hayranı olmak sıfatıyla Perihan Altındag Sözeri Hanımefendi'ye sıhhat, afiyet ve saadet temennileriyle...""Hamis: Uzun bir fasıldan sonra beni Perihan Hanım'in plaklarıyla yeniden buluşturma zevkini bahşeden değerli musikişinas Rıfat Kaya ağabeyime şükranla.