Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

1 Mayıs arifesinden başlamak üzere bir ucunda bazı sendikaların, diğerinde hükümet ve İstanbul Valiliği'nin yer aldığı bir çekişmeye şahit olduk: "Biz Taksim'e çıkar 1 Mayıs'ı kutlarız", "Zor kutlarsınız, Taksim yasak, istiyorsan Kazlıçeşme meydanı müsait" gibi sözlerin teati edildiği münakaşa, 1 Mayıs'ın "kazasız-belâsız" atlatılmasından sonra bazı basın organlarında polise yönelik sert tepkilerin görünür derecede artmasıyla sonuçlandı; bir hafta süreyle özellikle İstanbul polisi, orantısız hatta keyfî güç kullandığı ithamıyla şiddetli bir hücuma maruz kaldı.

Sonra bir başka gelişme daha oldu: Sağ cenahın eski tüfeklerinden bir gençlik örgütü başkanı, katıldığı bir TV tartışmasında hükümetin, 1 Mayıs günü İstanbul'da polisi kullanarak bir güç gösterisi yaptığını ileri sürdü.

"Nasıl yani" diye sorulduğunda ise özetle şöyle konuşmuş bu eski gençlik lideri": "1 Mayıs'ta olan işte polis, işçinin karşı karşıya gelmesi söz olunca yani polisin davranışlarını söz konusu edince, ben polisin daha bir farklı bir organizasyon içinde olduğunu algılayabildiğimi söyledim, algıladığımı söyledim. (...) dedim, acaba ileride polis bir düzene karşı, yönetime karşı herhangi bir askerden yahut organizesi gruplardan gelecek bir ayaklanma şeklinde bir kitle tepkisi şeklinde ortaya bu iş çıkarsa, acaba polisi ona göre mi hazırlıyorlar? Gelişen siyasi olaylar karşısında bunu algıladığımı, yanlış da olabilir doğru da olabilir ama benim algılayış şeklimi ifade ettim; yani algıladım, acaba biz bölünüyor muyuz? Yani yarın öbürsü gün polisle orduyu karşı karşıya mı getirecekler veya muhalefet sesi çıkaran muhalif davranışlarla kitlelerin sokağa dökülmesi, meydanlara dökülmesinde acaba polisle karşı karşıya mı gelecek diye bir şey algılıyorum."


Bu haberlere de "mim" koyuyoruz; ufak-tefek gibi görünüyor ama mühim; belki daha geniş çaplı bir psikolojik harekâtın temeline konulan ufak tefek taşlar.

Adı, sanı herkesin mâlumu olan bazı basın organları, artık "plan ürünü" olduğu gizlenemez derece açık bir yayın diliyle polisi hükümetin silahlı gücü gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu gibi haberleri, bir de "Emniyet teşkilatı içinde cemaatçi yapılanma, gizli liste ele geçirildi" gibi haberlerle yan yana koyarak değerlendirmek gerek.

28 Şubat sürecinde de aynı terâne gündeme getirilmişti, hatırlayacaksınız; o günlerde ordu, muhtemelen Emniyet'e güvenmediği için, iç güvenlik alanının tümünü kontrol etmek istemiş, bu maksatla özel timlerin envanterindeki ağır silahların orduya teslimini şart koşmuştu. Devletin güvenlik güçleri arasında gerginlik varmış izlenimi yaratarak siyâsi kazanç sağlamak peşinde koşanlar anlaşılan yine hareket halindeler. Sair zamanlarda kimsenin dikkatini çekmeyecek "polis, vatandaşa kaba davrandı" şeklindeki haberlerin son günlerde bu kadar sık servise sokulması çok mânidardır.


İktidar mücadelesi (hükümetin kullandığı türden meşrû iktidar değil; en geniş kapsamıyla iktidar!) gitgide sertleşiyor; bu mücadelede pozisyon kaybettiğini düşünenler, artık kurallara boş vererek en çıplak görünüşüyle ellerindeki kozu açığa koyuyorlar. Bu tip haberler, orduya yönelik, "daha ne duruyorsunuz, haydi harekete geçsenize" türünden bir niyeti izhar ediyor. Geçen senenin 27 Nisanı'nda umdukları randımanı alamayıp hayal kırıklığına uğrayan çevreler canhıraş bir gayretle kendi limitlerini zorluyorlar. Karşılıklı elenseler giderek sertleşmekte; tokat, yumruk, sille, hatta tekmeler uçuşuyor havada. "Teori yoksa olgu da yoktur" diyen adam doğru söylemiş; belli oldu ki bu Ergenekon meselesi, bazı çevreleri, tahmin edilenden daha fazla ürkütmüş gibi görünüyor. Hayr olur inşallah!