Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Protestonun da âdâbı var; bizde protesto ile silahlı propaganda yıllarca aynı şey gibi yutturuldu.

İsteyerek veya kazâra; otobüste ses bombası patlatıp dört cana kıymanın mânâsı "bir de bizi dinleyin; söyleyecek bir fikrimiz var" değildir, tedhiştir; yâni zor kullanıp kan dökerek halka dehşet salmak.

Beyoğlu'na yolu düşenler bilir; Ağa Camii civarında akşamüstleri TKP'li olduğunu sandığım gençler, gelip geçeni rahatsız etmeden, bağırıp çağırmadan dergi satıyorlar; adı "Komünist". Terbiyeli, etrafa saygılı bir hâl ile dergi satan bu gençlerin tavrı ne kadar hoşuma gitmişti. O gün bir "Komünist" dergisi satın aldım ve "hâlâ neler düşünüyorlar bakalım" merakı ile okudum. Böylesine söz yok; fikirlerini beğenmesem de fikirlerini ifade biçimine saygı duyulur.

"Latîfe latîf gerek" demişler; ellerinde ağlarla eyleme çıkan "Bush'u avlama timi" de latifti meselâ; zihinde iz bıraktı; zekâ eseriydi ve bir esprisi vardı ama NATO'yu protesto edeceğiz diye otomobilleri ters çevirip sağa sola zarar vermekte ne zekâ eseri var ne de espri. Bu gibi eylemler sokaktaki sıradan insanlardan başka kimseye zarar vermiyor ve neticede yapanların daha çok nefret kazanmasına yol açıyor.

Mâlum, protestocu ile terörist aynı değil; teröristin maksadı, vesilesi ne olursa olsun silahlı propaganda yapmak, adından bahsettirmek, medeni yollarla beceremediği "mesaj vermek" işini en hoyrat ve kaba tarzda yerine getirmek; halk nefreti umurlarında bile değil. Hoş, esasen halk da umurlarında değil.

Plağın öteki yüzünde demokrasi kültürünü henüz lâyıkıyla hazmedememiş kamu otoritesi var; son zamanlarda hayli yumuşamış görünseler de politik protesto gösterilerini neredeyse mânâsız hale getirecek derecede zorlaştırmak, yokuşa sürmek, en küçük kıpırtıyı kanuna muhalefet saymak ve göstericilere "aklı başında adam siyasi gösterilere katılmaz; paşa paşa evinde oturur" dedirtmek de mârifet değil. İşin ortasını bir türlü bulamadık.

Geçtiğimiz pazar günü ODTÜ'nün mezuniyet töreninde gençler, tribünlerden alkış alan protesto eylemlerinde bulundular; kimisi "NATO'ya hayır" pankartı açtı, kimisi barışı destekleyen gösterilerde bulundu, Bush'u protesto edenler de oldu; tribünlerdeki veli aileleri, mezuniyet heyecanına karıştırılan bu sevimli protestoları sempatiyle karşıladılar ve maksat NATO aleyhine bir fikir birliği meydana getirmek idiyse, başarılı da oldular. Gençlerin serdettiği kemâl, ODTÜ Mezunları Derneği adına konuşan bir hatibin, lâfı getirip "Nâzım'ın da dediği gibi.." bağlacıyla mânâsız atıflarda bulunmasından daha kibarca idi. Hele bir grup mezun gencin "ne iş olsa yaparız" pankartıyla en yüksek alkışı alması, içine ironi karıştırılarak verilen mesajların daha etkili olduğunu gösteren güzel bir örnekti.

Bir yerlerden bir yerlere geliyoruz ama hayli zaman alıyor!

Terörü "silahlı propaganda" yolu olarak seçenler enerjilerini demokratik ve zarif protesto usulleri bulmak için yoğunlaştırsalardı dertlerini daha iyi anlatırlardı; nâhak yere canından olup yaralanan insanlara mı yanarsınız, yoksa verilmesi gereken çok güçlü mesajların tedhiş üslûbunun karanlığı içinde kaybolup gitmesine mi? İstanbul'da yapılan zirve, önümüzdeki yıllarda bizim gibi ülkelerin geleceğini belirleyecek mühim kararların tartışıldığı bir toplantıydı; özetle NATO, kuzey Atlantik ittifakının silahlı gücü olmaktan çıkarılarak dünyanın her yerinde ABD'nin öngördüğü politikaları destekleyen ve icra eden bir askerî güç haline getiriliyor. Bizimkiler, "içinde olmak, karşısında durmaktan yeğdir" hesabıyla memnun ve mesut; hani o çok bilmiş edâlarla savunulan, "akıllı ol, ABD ile iyi geçin" hesapları...

Biz protesto âdâbını kavrayana kadar ortada protesto edilecek bir hâl kalmamasından endişe ederim.